Figan

Siz sayın vatanperest, küstür benim ertesilerim
her üşüten yangından sonra içinize çektiğiniz o sahte aşk dumanına
vatan diye sarılmalarınız var sizin o kopuk yaşamlara
tortulanıyorum bu sıralar, kaldırımlar kadar ağır bir yükün kanatlarında
ismi meçhul bir işçinin ayaklarından uğurlanıyor tüm gidişler
telaffuzsuz kentlerin caddelerinde savruluyor yeşil, güneş, kan
kirletmeyiniz lütfen bu suskunluğu


Biliyorum, insan yetisini kaybetmiş gözlerinizde
ismi sakıncalı bu şiirle aflanmayacağımı
yeni bir yasada tanımlanıncaya dek bu ağrı
size bembeyaz yanlışlarınızdan kararmış doğrularınızı
gösterme niyetinde hiç değilim, çok geciktim


Toprak, derin bir yankı gibi kuşanırken öfkesini
giderken en önde koşarak halkım, haklısını saklısını unutmaya
hesabını tutmadan soldurulurken damarlarından çiçekler
rahminden uzatmıştı umuda elini bir ses
o ses kadar uzaklaştı ötelerden kuşanamadığınız vefanız
acısına terk ederken gömmeye dahi utandığınız bedenleri
lanet düzeninizden doğuramadığınız emek gibi
var mıdır cesareti tarihinizin bu hüznü işlemeye ?
satılık bir hikayedir artık arta kalan cümleleriniz, sahi
sizdiniz değil mi geçen yıl kahkalaştıran Erciş'li ölü bebekleri


Siz sayın vatanperest, benimle miydiniz yoksa Garzan'ın kenarında ?
dinlenen bir telefon kulübesinden anneme söylediğim tutarsız yalanlarda
-hep iyiydi rahatım izli mermilerden bir gökkuşağının altında
anlayamadığım bir dilin cızırtılı telsiz konuşmalarında
al yanaklı Mehmet'in ağlayışında, bücür Salih'in korkularında
çavuşun gözlerinde büyüyen üç yaşındaki kızında
dar bir koğuşta ülkeleşmesinde memleket çocuklarının boydan boya
(Edirne'den Kars'a değil ya hep, Hakkari'den Muğla'ya)


Balıkçının unuttuğu bir ağ gibi okşuyor acılar denizin tenini
ıslak bir şarkı fısıldıyorum bıçaklanmış sabahlarımıza
kanımdan esmer çocuklar doğuyor mevsimlerin ülkesiz avuçlarına
her şehir kalabalıklaşıyor, biz yalnızlaştıkça
loşlaşıyorum siyasi izleri silinmiş bir duvarın yamacında
sus'u oynuyorum izdüşerek bir sokak lambasının saflığına
hatırladım, tenimde yıkılmış fotoğraf kalelerini
efkar yüklü çıplak bir çığlığa gülümsediğimi
soğukta üşütmüyor saçlarımı eskisi kadar buralarda
katmazsam kendimi birkaç kar tanesinin hüzün hesabına


Yani tam burada öldüm birazdan
aritmetik heyecanlara bulanmış ortaçağlı bir kadının göğüslerinde
her şey ve herkes gibi bir tanrı büyüttüm içimde, sonradan
gidip iki rekat daha arınacağım günahlarımdan
ellerim hep hazırdı sevişmek için, yemek ve içmek kadar olağan
kusurlu aşklara küsuratsız bir pi aramak gibiydi
tövbelenerek ortak edildiğim tüm yaşamsal yalanlar
yani tam burada öldüm, her ceset gibi sıradan


Siz sayın vatanperest, küstür benim ertesilerim
vatan diye sarıldığınız o kopuk yaşamlara
gördüm, açık kıçınızdaki amerikan logosunu
kırmızı paketli tütününüzü çekerken içinize
nasıl da iğrendiğinizi yolunuzu işgalleyen çöpçüye
çokta bir şey değişmedi aslında Nâzım'dan bu yana
"şose boylarına" eklemezsek çuvallandığımızı durmadan
Lütfen hadi! Ben de istiyorum "kapkara haykıran o puntolardan"




Irmak - Ocak / 2013

24 Ocak 2013 27 şiiri var.
Yorumlar (2)
  • 11 yıl önce

    Duyarlılık akıyor kaleminden,hayat akıyor,soru ve sorgular akıyor , bulaşıyor yüreğime kadar.Derinsin çok derin.Yüreğinin güzel sesine teşekkür ediyorum.Sevgi ve saygımla.😊

  • 11 yıl önce

    👍👍👍Harikasın sevgili Irmak Eriş👍👍👍