Fosil
Rivayet o ki
Yaklaşık iki milyon yıl sonra
Bir dağ yamacına tünemiş
Bir er kişi fosili bulunurmuş
Çanaklarına toprak dolmuş gözleri elan ufukta
Belki birini bekliyor(du)
Ya da birini uğurlarken
Son bakışı asılı kalmış boşlukta
Yıl iki milyon bin dokuz yüz doksan dolayları
Yine böyle bir bahar ayları
Kuşlar cıvıl cıvıl
Mis gibi papatya kokuları
Hemen yan tarafta oynaşan sincap yavruları
Ve iki milyon yıl sonra
Güneşlenmeye çıkmış er kişi kalıntıları
Avuçları sıkı sıkıya kapalı
Ne götürebildiyse yanında onu tutuyor olmalı
Pek uygun geçmemiş fiziki koşulları
Büyük değişimler geçirmiş zaman içinde
Onu en çok karşılık bulmamış sevdaları
Yormuş olmalı ki gözleri elemli
Hayat kavgası da tabi ki önemli
Yine de son kalıntıları
Oldukça gizemli
Olmayan saçları hala nemli
Ve taze çimen kokusu duruyor genzinde
Belki bir nisan ikindisinde
Yağmur altında yürünmüş
Kim bilir kiminle ya da kimin peşinde
Kimse bilmiyor en son nerede görünmüş
Önemsiz biri olduğu besbelli
İhtimal onun da hayalleri vardı
Rüzgârda dalgalanan saçları
Gizli aşkları
Büyük yanılgıları
Ve hayata dair kaygıları
Onu da bildik şeyler avutmuş
Her nedense sonraları
Kendini burada unutmuş
Kaç takvim tüketmişti acaba
Kaç milyar kere atmıştı kalbi
Emekliliği de var mıydı?
Kimdi kral mı bilge mi uşak mı?
Belki çoban belki serseri ya da maraba
Ve nasıl biriydi kim bilir
Zalim katil hırsız sapık ya da
Alçak gönüllü merhametli sakin
Şiir yazayım diye saçmalar mıydı?
Kim bilir kaç haşerat doyurdu acıya banmış eti
Şimdi çırçıplak duran er kişi iskeleti
Belki buralardadır şekilsiz hayaleti
Büyük bir hayret ile bizi gözlüyor mudur?
Harcanmış seneleri acep özlüyor mudur?
Göçü nasıl olmuştur acep öte dünyaya
Uçak mı otobüs mü şimendifer mi veya
.
.
.
.
.