Gam
aynı gamın demdaşıydık yüzyıllık meyhanede
ağu düşünce kadehimize
ve beyazlarken saçımızı katıp su niyetine
cemali kaybolurdu akşamın
beni anlatırken sen susardın lacivert bakıp taş duvarlara
susmazdı öyküm tozlu raflardan inerken dili geçmiş zamanlar
sağır olurdun
belki ama
susturmazdın hikayemin yinelenen sancısını
sen benden de çoktun destiler dolusu göz ağrın
ağlamazdın yine
makamına hüznü karanlığın
dilsiz cümleler kurardı gözlerin
kaçırırken bakışlarını ağlamaklı şarkılardan
ben bilirdim yüreğinden ciğerine akardı yaşların
yağmur derdin adına
kiremiti eksik damdan kavun dilimine damlayan
çatal batırırdık acılarının kıyısına
sen
gülerdin
ne bir eksik
ne bir fazlaydı bıçak yaramız
boyum boyundan uzundu
ama ...
aynı gamın ilk göz ağrısıydık
uzanınca uzunca bir loşluğa.