Gecenin Kırık Hafızası
Bir geceyi daha eskittim,
dizlerimde eski bir dua,
göğsümde dünyanın ağırlığı,
adını anmaktan yorgun düşen
dudaklarımda
gidip gelen nefesim.
Ben kendime sığmıyorum
unuttum, ilk nerede başladığını
sana seslenişimin,
herkesin sessizliğinde kendi sesimi ararken
duvarlara çarpa çarpa
unuttum nereye ait olduğumu.
Bir sevda yeri olsaydı dünya,
ben oraya çoktan geç kalmış bir yolcu olurdum,
duraksız bir yolda uzayıp giden
bir terk ediş otobüsü gibi
geçip giderdim yalnızlıklara.
Gökyüzünde gecikmiş kuşlar var hâlâ,
birbirinin eksik kanadını tamamlayan.
Ben öyle bir insanım işte,
bir yarısı yanık, diğer yarısı üşüyen.
Her sabah kendi enkazımdan
yeni bir sabır dikiyorum bedenime.
Birini sevmekle
bir rüzgârda dağılmak arasında
incecik bir çizgide yaşayıp gidiyorum.
Yalnızlık…
adını unuttuğum bir eski tanrı gibi
dizimin dibinde oturuyor.
Ne kovabiliyorum,
ne tam alışabiliyorum varlığına.
Bilirsin,
insan her şeyini yitirip de
bir umudu saklar ya avuçlarında,
işte o umudun adı
senin adınla başlıyor bende.
Ve dünya dediğin
bir keder okyanusu.
Ben yüzmeyi öğrenemedim,
ama boğulmayı
hep iyi bildim işte.