Gölgedeki Salıncak
içimin manzarası kaybetmiş yeteneğini
gölgesini bile göremiyorum ağaçların
orman yeşilini aldırmış bahardan
kalabalık caddelerde bozkır usulü yalnızlıklar
sesimi saklamış deniz
hala neşesiz martılar
pasaklı pasaklı susarım
burnum akıyor tuzdan
hep teatral bir iyimserlik çemberinde korurken kendimi
vah
şaşkınlıklarım
aşk şiirlerinden de mi kovuldum
yolun sonu diyor hastalıklı bir mavi
antika dükkanlar gibi kokuyor gözyaşım
biz şimdi diri miyiz
bildiğim için bahtsız çocukların denizden dönmeyeceğini
tahammül etme dersi alamam ahalisi yorgun memleketten
inatlaşacağım artık meleklerle, asi olacak huyum
kurusun sesim, söveceğim
böğüren göğsüm hadi ulu
eylül kızarırken kandan
yağmur hiç durmadan yağmış
çamur gidemez olmuş bu asırdan
mendilime sıcak bir küf düştü
bu hiçliği gözlerimden çıkaramıyorum
anne sözü dinlemiyorum
terli terli yaşlanıyorum
etimden tırnağıma kederliyim
bütün bu adaletsizliklerden sonra
ne yazarsak yazalım kusar ebemkuşağı
şiir de sıkıldı
ben de sıkıldım
kime şikayet edeyim azraili
yüzümün hücreleri dahi vazgeçmişken dünyadan
esrarengiz vadilerin kuytusunda şaraba yatmalı
bak kafa buluyor hayat
zaten bu saatlerde
kırılan şarkıların alçısını değiştiriyordur Tanrı
Boyun eğmeden yaşayacak değil mi çocuklarımız Ahmet Hocam..
bizler katlanışla yaşıyoruz ne yazık:(((
Hayat hep şikayet edilecek aymazlıklarla dolu dolu, gün gelecek şu gün yaşayanların hiç biri olmayacak yüzyıllar sonra, en önemlisi boyun eğmeden yaşamak, güzeldi şiir Nilgün hanım...👍