Hükümsüzdür
denizkabukları
üflüyor kulağıma dalgalarını
bu akşam
sanki sahildeyim
ılık bir meltem
ve kuru bir yaprak
yosun kokusu
tuzlu buhranlar
ilk şiirimi doğduğum gün yazmıştım
ama şimdi hatırlamıyorum
ve bir söz vermiştim
o gün muhakkak!
sınırlar çizdim kendime
elimde kuru bir dal
üçgenler, dörtgenler, beşgenler
yıldızların aksine.
ufuk çizgisinin silindiği
bir köşedeydim
karanlıktı dünyam
ve yıldızların köşelerinden
makasla aldım
taktım saçlarıma
şimdi, ışıl ışıl
otururken sahillerde bir başıma
hep bir deniz kızı yanaşır
ihtiyar balıkçıysa aldırmaz,
aklı kanatlı orkinoslardadır
yamalı göklerde
büyük pamuk tarlaları
ne garip,
kabaran patlayan
bir ağacın gölgesinde
o gün bulduğum huzuru
keşke hiç bırakmasaydım
tatlı rüyalara yelken diktiğim
bir terzihane dükkanında
zaman dursaydı keşke,
o küçük çırak
ayağında çarıklarıyla
çorak topraklardan çıkageldim
ümitlerin yeşerdiği
sonra sağanaklarda aradım çareyi
çürüdü köklerim
sanki ilk defa bakıyorum renklere
gözlerim yalan söylüyor olmalı
bu mavi, bu kırmızı, bu yeşil
hadi canım sende,
neşeli hülyalara
acaba kim inanır?
ve ben diyorum
ve sonra inanıyorum
saniyelerin yüzyıllara kavuştuğu
şu ıssız köşede
çömelmişim, oturuyorum
geçerken uğrayın emi,
misafir canlısı değilim oysa
bir bardak sessizlik
ikram edebilirim
katlanabilene...
zihin denen uçsuz bucaksız tuvalimde
kullandığım renkleri anlatamam
kimselere...
sırrım budur,
söylüyorum işte
inanma bana
ama yine de
uğra
bir kez bakıp gözlerinin içine
kafamı eğeceğim
istediğin kadar kalabilirsin
mekanın sahibi ben miyim sanki
karışayım?
içim dipsiz bir karanlıktır
ışıkları körelten...
bir taş at yine de
ve daya kulaklarını
kuşların hiç korkmadığı
bir korkuluk olsam
ateş sarısı buğday tarlalarında
kargalarım ve ben
bir de sen.
25.05.2012