Hüzün Kardeşliği
Ey ruhunu kirpiklerinin gölgesinde
Duygusal bir çöp gibi yumanlar
Gerçeklik de büyüyle doludur, gelin, bakın.
Bir şey göremiyorsanız hala
Avazınız çıktığı kadar susun
O gün geldiğinde, o meydanda
Kendinizi koyduğunuz yeri
Hatırlamıyor olacaksınız.
Kendi kendini içen bir evren devriliyor
Kavun kokulu akşamüstüme
Hep öyle oluyor bu saatlerde.
Hep öyle.
Kırık bacağını
Göçe zorlanmış bir şiire yaslayan
Dudağından affını isteyen bir gülüş
Ok atmayı öğreniyor
Süt çeşmesinden dökülen alfabeden.
İçtin mi hiç?
Zenci bir kuş konuşmayı öğreniyor
Balçığın ortasında
Yürekleri elma kokan çocukların
Kırgınlığından.
Karanlığın içinden güneş içerek
İlerleyen azınlık
Başkası için kendinden vazgeçenler sokağına yürüyor
Ellerinde çatık kaşlarıyla
Bir ülkenin kalp ağrıları.
Bu gözyaşı parkının orta yerinde
Utancıyla sohbet edip
İnsan denen çöle
Kaybedilecek kavgalar tasarlıyor
homo sapiens.
İki masalı birbirine çarpıp
Ateş yakan kutsal heykellerin
Ve çantalarında kanun hükmünde
Rüzgârın alaycı müziğiyle
Kentimizin yarasında yüzüyorken
Ruhları taş kesilmiş hükümetler.
Siz nerdesiniz ey cümlenin gücüyle böbürlenen yazıcılar.
Etrafımda ördüğüm bütün o duvarlar arasında
Gizlice ve haddi olmadan yeşeren taşkıran çiçeklerinin
Yolda buldukları unutulmuş bir düşün kenarına çömelip
Yalınayak
Anlamı sökülüp alınmış bir cümleyi uçurtma yapabilme gücünü
Ve bir dipnotun, dünyanın kirlenmiş bütün sayfalarına isyanını
Anlayabilmek; bir erdemdir sancıların toprağında, hep erdemdir.
Onlar için-se;
Görüntü alanındaki leke.
Ve sonra deli gibi hissediyorsun, sıkılmış bir yumruk gibi
Hissediyorsun, ayrıntılardan süzülüp damarına yayılan kalsiyumu
İçindeki ayaklanma bayrağının göndere çekildiğini
Tepe taklak devirebileceğini hükümdar heykellerini.
Siz nerdesiniz ey burnu bile kanamadan devrimci olan elit demokratlar.
Görüyorsun, gözlerinin içindeki siyah yelken
Yırtılırcasına görüyorsun
Her şey gözlerinin önünde oluyor
Hep öyle oluyor, önünde içi boşaltılmış yedek kaderin
Önce ruhunu alıyorlar senden, sonra uyarı ateşiyle uyanıyorsun
Kalbini çekmecesinde saklayan adamlar geçiyor
Dağılmış, tehlikeli ve gürültülü bir tımarhanenin
Tozlarını serpiyorlar pasaklı zamanın tarihçesine
Karanlık uzaklardan yeleleri duman içinde gericiliğin atları
Soluk soluğa öfke saçıyorken dilin periler ülkesine
Siz hep ordasınız güzel sohbetli salon şairleri
Yüzünüzde dudağıyla barışık gülüşlerinizle
Duymadan boynu kırılmış çiğdemlerin hançerlenmiş sesini
Siz hep ordasınız, kımıltısız.
Ve şair ki
Hüzün kardeşliğinden
Kanatlanan
Nuh'un güvercini gibi
Önce ölür-sonra-
Geri gelip rapor verir
Yeryüzünün kalın ve kanlı kabuğuna
Ve gerçeklik büyüyle doldurur vazosunu
Sunmak için bir ütopyayı
Gökyüzüne bakan insanlara.
...Orda
mısınız?
27 Aralık 2010


merhaba sevgili Metin ,
o kadar , ince noktalara değişmişsin ki bize söyleyecek söz bırakmamışsın. çok anlamlı ve olması gerektiği gibi bir şiir. Günümüz yazdığını yaşamayan, yaşadığını yazamayan şairlerle doldu , yürekten kutluyorum seni.
kaleminin hiç susmasın.
saygılarımla
👍👍👍harikaydı. şair raporunu ölmeden vermiş. kutluyorum.
..azınlığın dilini okudum dışlanmışların ve de ötekileştirilmişlerin zaten hüzün kardeşliği başkası olamazdı çok gerçekti şiir..teşekkürler metin bey..tebrikler...