Hüzünlüklere Börünmüş Coğrafyam
I.
Geçmişe sıkılan saçmalıkların barut izleri siniyor üzerime
Hüzünlüklere börünmüş coğrafyada fırat niyetsiz akıyor
Dervişi evdî dudağında boşalırken karacadağ lavı
Edulê ufkunda doğar korkuların sancısı
II.
İçsel bir dengbêjin ağıtında ölüyüm
Kandavasına takılan, kelebek ömrüne kabil
Özgürüm ölüme dair acıyı beklemek gibi
III.
Bir kürt çalgısıdır yüreğimdeki öfke
Türkmen yaylasında kına yakan geline inat
Suya bıraktığım sır, toprağa adadığım ömür
İçimde derinleşen yaraya sürer acılarını
Dilimin prangasına vurulan emanet
türküler gibi
Harran ovasında arap mırrasında kavrulan dervişim
IV.
Düşlerim istila edilmiş firari bakışlarında
Karabasanlı bir gecenin mülteci çocuğuyum
Ürkek bir ceylan yüreğimin çarpıntısıyla
Gönlünde filizlenen dağ kardeleni yüreğimi eşeler
V.
Gidişlerin ertesiliği hüzünlü bir ağıttır
Acının mırıltıları açılırken
dudak aralığımda
Bıçak kesiğidir
yuttuğum her nefes
Hani sancılarımın
dağlandığı anlar olur ya
Hasretinin gölgesindeki sevdamın töresi recm edilir
VI.
Ayaza siper almış bir gâzel gibi
Ömrümün yarısında keskin bir virajındayım
Sözlerim lâl olur İbrahim ateşinde
Ruhum tenime mülteci kalır