Ihanetin Mektubu

Sen bir âmâ hayranlığıyla seyrederken İstanbul'u
Ben çok şeyler feda ettim bu aşkın mesabesinde
Sen nice kalemler kırarken vicdan mahkemende
Ben her sabah seni seyrettim ihanet portresinde

Yoktun,
Rüzîgar esip geçerken yedi tepe üstünde
Ben aşka âşık bir seyyahtım hayat sefinesinde
Bir yaz vakti gözlerin değince gözlerime
Yedi kat arz sanki yeniden yaratıldı tebessümünde

Bu şiir böyle çizildi bu aşkın tuvaline
Yıllar gelip geçerken sitem henüz değmemişti dilime
Sende hala kabullenmediğin bir sahiplenilmeme duygusu
Bende ise yeni yeni filizlenen bir sevda tomurcuğu

Ve gelmiştin
Artık her bir şarkıda yüreğim titrerken seni düşündüğümde
Farkettim ki, geceleri yıldızlar olurmuş gökyüzünde
Kuzguncukta hayallerimi serperken boğazın serinliğine
Uykusuzluklarımda gördüm, ilk serçeler ötermiş sabah seherlerinde

Bu aşk böyle büyürken an be an içimde,
İstanbul lale rengindeydi ve gül mevsiminde
Ben henüz hasretini yaşıyorken yanındayken bile
İhanetin fırçası değdi bu aşkın resmine
Hem de en büyük yangınların çıktığı Süleymaniye de

Ve gittin,
Sonrası tufan, sonrası hüsran, sonrası yürek yarası
Sonrası yokluğunun dehlizinde yalnızlık sancısı
Nedametin nihayetinde bir bezm-i elest yanılgısı
Ve artık malumun olsun bilesin Meriç'in güzel kızı
Burası Şehr-i Sitanbul, burda böyle değildir aşkın yazgısı
Kapandı gönlümün sana olan sevda kapısı..

30 Kasım 2010 49 şiiri var.
Yorumlar