İşçi Arıların Yürek Bestesi
Yokluk deryasının Agarta dehlizinde,
Aklın yüzgeçlerinin kırıldığı o derinde,
Elifleyin bir inciden avaz verince sedef,
İşi gücü bırakıp dinlemeliydik derim,
Baştan sona bizi betimleyen,
Mu kıtasının,
Bilim kurgu öyküsünü.
Ve bu öyküden murat edilen soylu hedef,
Çiçek esinlerine tohum ekmekse,
Ya da başka bir deyişle,
Hizmet sektörünün her dem çağdaş ırgatı,
Kül yutmaz bal arısının,
Tozlaşma bedelini tahsil ederken,
Kalp atışlarındaki çifte sevinci,
Şiire dökmekse,
Bunun için,
Behemahal,
Onun beşte birine kadar küçülebilmenin,
Bir yolunu bulmalıydık.
Uzay derinliğinin kozmik soğurması,
An be an yer çekimini bastırmalıydı;
Yıldız özlerinden,
Mum çiçeği saydamlığınca damlamalıydı aşk;
Düştüğü yerde donmalı,
Sevenlerine yâr olmayanlar anısına,
Buzdan dikit balballar yükseltmeliydi,
Antik mezar taşlarına göre,
Bir hayli aromalı...
O kar çehreli güzellerin ölümüne,
Yarı evcil güvercinlerin dilinden,
Püsem kanat kerpiç ağıtlar döşenmeliydi,
Yeni Cami avlusuna...
Tarih bilincimizin çiçek bozuğu delice kirazı,
Aşı tutmalıydı patrona bir fayın kırığında,
Yılına hışkırım bir meyvaya durmalıydı ki,
Geride kalanların sabrına bereket;
Hidayet mabedince,
Akla ziyan,
Ve musallada bile cemaat araklayan,
Canlı cenâzelerin,
Ruhlarına mağfiret...
Denize anne, toprağa baba kimliği vermeliydik..
Oğulluk hamdine şükür sadedinde
Yatırlara en ötügen horozu kesmeli,
Pilav dökmeli,
O iç rahatlığıyla en gözde maviye koşmalıydık;
Yüreklerimizde parçalı bulutlu gökyüzünün enginliği,
Sel sebil özverilerle coşmalıydık...
İlk kez ya da son kez olsun fark etmez,
Her hangi bir aynanın merkezinden,
Cismimize bakarak kendimize gelebilmeli :
- Cehennemi gören bu cam,
ondan bu kadar saydam,
bu denli doğrucu,
diyebilmeliydik...
El yordamıyla zence-fil tarifine çalışırken,
Galata köprüsünün dip dalgalarında,
Heveskar oltalara vurmalıydı bakışlarımız,
Yeni Cami'nin kubbeleri ürpermeli,
Minâreleri sendelemeliydi;
Kimseler görmemeli, hissetmemeli,
Gün akşam olmalıydı...
Takvim yaprağının bir yüzü gündüz, bir yüzü gece;
Kırmızıda beklemeliydik güneşin batışını,
Ve hatta, hazanda yaprak döken bir ağaç gibi,
Sararıp solmalıydık kestane kebap;
Çırılçıplak kalmalıydı aşiyan bir nice dal;
Aşıkların yüzü suyu hürmetine,
Trafik ber-kemal,
Olur olmaz,
Sırattan geçer gibi geçmeliydik uçar adım,
Sevgilinin çağla yeşili gözlerinden karşı tarafa;
Karşı tarafın da karşı taraflarını gözlemeliydik.
Aslı'yı Kerem'den Halep'e kaçıran masal,
Beyoğlu'nda sokağa terkeden romanla hesaplaşmalı,
Arabesk ezgiler kurumlaşmalı,
Şiir araya girmeli ve okursuz kalmalıydı...
(.................... !..?)
Hey Şair !
Lafın gelişinden belli :
Üslûbu beyanın ki, anladık özgün sanat;
Sözün fazlasını at,
Bırak edebiyatı başkaları parçalasın,
Sen bize,
En kısa yoldan,
İşçi arıların
Yürek bestesini anlat !
Üstat ! Tavus da kuş Serçe de ! Ama canbaza bak oyununun En süslüsü ki Tavus ! Millet serçeye aşinayken Arka cepteki cüzdandan olmada hala !!!!!!!!! Tavusa bakakalırken................