Kadını Yılan ısırdı
bir kadın,
alabildiğince...
dolgun,olgun.
bilinemeyebileceğinden...
bir köyde yaşıyor bu kadın,
yeni evlenmiş.
bir yol var o köyde,
berivanların yolu,
çoban başını eğer,
o geçtiğinde yoldan,
ona bakmaktan korkar,
o ki en korkunç gecelerde
ulumalardan korkmamış,
korkar bir daha bakabileyeceğinden,
bilirki namus namustur.
neyse mesele zaten o değil,
mesele:
o yolda...
yolda ıslıklarıyla,
tüm akostiği, ezgiyi bitiren.
dilinde zehir taşıyan yılan.
yılan ki,
elmayı ısırdı,
havva'yı Adem'e mahçup etti.
ademi tanrıya mecbur etti.
bundandır belki kadın erkek eşitsizliği.
şeytanın sınavı...
kadın yolda,
yolun etrafında başaklar,
başaklarda ıslık sesi,
kulaklarını ve merakını dolduran.
hemen sonra hışırtı,
anladı şimdi bu bir yılan.
öldürmeliydi,
çünkü köy kadını yılanları öldürür.
baktı...simsiyah bir yılan,
gözünü alamadı,
hipnozlandı belki gözleri.
karşısında yüreği hipnozlanmış simsiyah yılanı görünce.
öldüremedi...
esatir zamanlarda olsaydı dile gelirdi yılan,
ıslık çalmazdı 0 zaman,
ıslık çalmak günaha çağrı,
ıslık çalmak,
şeytanı çağırmaktı.
söylerdi,
söylemek istediğini.
kimse bilemez ne söyleyeceğini,
bir şair bile...
çünkü,
her yüreğin sesi farklıdır aşkta....
takip etti sevdiğini,
yüreği hipnozlanmış,
aşkını ıslıklayarak gösteren yılan.
sevdiği kadın,
bir derenin kenarında,
bir taşın üstüne oturdu.
baktı...
bakarken içi geçti,
gidip bacakların üstüne başını koymak istedi.
gitti.
kadın ile göz göze geldiler,
bakıştılar,
ikiside hipnotize oldu.
birinin yüreği...
birinin gözleri...
önce kadın uyandı,
başını ezmeye çalıştı yılanın,
canı yanan yılan da uyandı,
soktu kadına zehrini
can havliyle...
ağıt oldu:yeni kadına yılan soktu,
le le le