Kırk Küsur Yaşında
ölseydik kırk küsur yaşında
yanmazdık böylesine mahşere çeyrek kala
bir kadın ağlardı servi başında
bir de çocuk on üç, on dört yaşında
ölseydik kırk küsur yaşında
güneşi özlerdik belki en çok
bir de kolyoz kokulu sandalları
batırmazdık körfezi nihayet
vurup şişenin dibine
şarkılar bizi söylemezdi
biz dinlemezdik yakamozu
sıkışırdık çürük tahtalarına kabrin
sığmazdık belki kefene
ölseydik kırk küsur yaşında
rezilleşmezdi umut hardal sarısı yalanlarla
küçük öfkeli kavgalarımız olurdu
tanrı savcısı meleklerle
eylemsiz hükümlerde
eğerdik boynu kıldan ince
çökerdik diz kırıp secdelere
ölseydik kırk küsur yaşında
koparmazdık zeytini dalında
avuçlarımızda torun torba
dolanmazdık şehrin kordonlarında
yanardık en çok
altımızda kor renkli odunlar
boynumuzda ateş danslı yılanlar
ölseydik kırk küsur yaşında
yanmazdık böylesine mahşere çeyrek kala
bir kadın ağlardı servi başında
bir de çocuk on üç, on dört yaşında ...
Yüreğinize sağlık çok güzel dizeler...
ölseydik kırk küsur yaşında yanmazdık böylesine mahşere çeyrek kala bir kadın ağlardı servi başında bir de çocuk on üç, on dört yaşında ...👍👍😙😙
Her gün gıdım gıdım ölmektense bir gün adam gibi ölünür fatiha okuyan çok olur üstat... Onursuzca yaşamak yaşamaksa eğer...gerisi Teferruattır..Kaleminin izi silinmesin üstat...👍