Kül
Çalıyorsa kapını bir eski Horasanî rüzgâr,
Küller savrulursa şehre,
Bil ki, yanan ben
Yanan sevdam, yanan umutlar,
O unutmaya çalıştığın çehre,
Gözlerinin Bağdadî çatısında serinleyen ten
Şimdi kavrulur, yanar da yanar...
Çaresiz, sessiz, hal diliyle
Rüzgâra kapılıp düşer mi ayak ucuna bir tutam kül
Bir damla gözyaşın damlar mı üstüne
Elinde tuttuğun kara kırmızı gül
Yaprak yaprak sarılır mı o küle.