Malum
çiçek dolu ağzım, ciğerlerim
hapşırsam bal dökülür mü dudaklarımdan
sonra arılar sarar beni
oramı buramı sokarlar
o küçük kızarmış tepeciklerin arasında
çiçeklerin arta kalmışlıklarından
topla benden geri kalan ne varsa
kokumun değeri, kokuna karıştığı kadar
saçlarımı yol sonbahardan önce
kızıla boya yerleri, kafamın derisi sert değil mi?
kabuklaşmış bir öykünün ev sahibi...
içinde dönen düşünceler onu aşındırır mı?
başım karnında şimdi, bebeğinim ben senin
sıcaklığından sarılırken öyle farz ettim kendimi
başımı ayırmadım karnının üzerinden
koca gövdem bacaklarının arasında buldu kendini
oradan alma beni, aldırma beni, kıyma beni...
bağını kesme annem, terk edip gitme beni...
bırakma beni araf bile olmayan kuytularda
annem sıkıca sarıl; beni karanlıklarda bırakma...