Mehmet
Sen, ben, biz, siz. Uyuyoruz hepimiz.
Rakı sofraları kuralım diye. Bir şişe Jack'in etrafında sabahlara kadar duralım diye.
Bu gece, daha ömrünün çeyreğinde eli yar eline değmemiş, kaç masum beden.
Haritalardan gördüğümüz vatan toprağını çakallara dar edecek, gitmesin diye elden.
Gündüz güneşin kavurduğu Gabar bozkırında, gece ayazını iliklerinde hissedecek.
Yıllar önce terörü çürütenler, Silivri'de çürütülürken, o bunları düşündükçe kahredecek.
Her birinin künyesinde başka isim, başka memleket, anlında başka yazı.
Vatan sevdasıyla yanan yüreklerine işlemeyecek hain gecenin, kara ayazı.
Henüz yirmibirinde Mehmet, sevdiğini söyleyemediği sevdiği aklına üşüştü.
Anasının yaşlı kınalı elleri, mavi berenin altındaki kısacık saçlarına düştü.
Sarıldılar ana, oğul. Ne ana kokuyor, ne de evlat. Barut kokuyor. Şarapnel parçaları bedenini bürüdü.
Sen, Mehmet şehit olunca eline bayrak alıp yürüyemezken, o yıldızlardan seke seke cennete yürüdü.