Mersin Sokakları
Bir gül gördüm, beyazdı,
Solmamak için sokağa sarılmıştı.
Ve bir de dökülmemek için sonbahara inat etmiş
Yorgun Mersinin kışın dökülen,
güz sancıları.
Fincan ziyafeti
İhtiyar delikanlının bastonundaki, isyankar bakışlı nakışlar
Kölenin vadesi dolmuş sanki,
Öylesi de değil bunlar
aşkın bitişine şahit olmayı isteyecek kadar da hayalperesti yere vuruşları
damlalarca adamlar vardı,
akıyorlardı.
anlamsız bir sis
kına olup dökülüyor yerlere
yağmur yağıyor.
Ceylan nimet karın, peş peşe vermiş kaçıyor.
...
Ozan buğday bir de bakire
altın mermer erguvani
Roma'nın heyecanları bunlar
Birde çoban muhabbeti
Anlamasam da,
Dinliyorum.
İlham dolu mum ışığı...
Bilge var bekçi var
Bir de ciddi
Armağan,
Camekanlarda kemik tozundan biblolar
Ne Dalga var ne köpük
Ama Ne önemi var? Nasıl olsa her yer 4 duvar diyor bilge olan, zafer kırıntılarına.
sönüyorlar.
Zincir kardeşliği
Bir kadeh, biraz iklim
Kaplumbağa misali
Bir az da kurbağa yeşili
4 yapraklı yoncanın üstünde,
Sofra üstünde tas
içinde düş
Nimet çarpsa, çarparsa çarpsın,
Biraz da vefa
gücün rengine bürünmüş tüm masallar
bu bir nakarat
toplanıyor,
toprağın gün ışığına hasret avuçlarında.
-notaların isyanı-
ve bir insan .
ve bir insan daha
mahçup
kadir şinas damarları olan
serin bir deniz esintisi gibi sarmışlar birbirini
bu ışığın şekle yansıması aslında
kıyıda oturan gölge, o da misafirleri
pencere ve sultan,
ben karşı tarafta.
Süt, yolcu,
olur ya sefer tasında,
ayrımı meşru kılan ve her daim hiçbir şeysizliğe çıkan yol ayrımları
bu hangisi
hangisinin sevdası tütüyor burnumda.
zamanlardan yemin etme ye az kala
büyük adımlarla yaklaşır ya katil
sen kendini asmak istersin
Formülünü kaybetmiştir panzehir
Umut,
kuyudan çıkmaya çabalayan, zifiri karanlık
keramet,
kainatın gönlünde taht kuran, zarafet
gece,
kul.
Ben ise;
Sabır dağıtıyorum sokaklara
Ama bir aldıran olmuyor
Üç kağıtçıyım
Ama inandıramıyorum
İNAT;
Parmak hesabına sığmayan bir ordu var peşinde
Sen kumandansın
Gemi senin
Yol, deniz
alçal yüksel alçalıp yükseldiğin kadar
Şükrediyor
Ekmek buğdaya
Hayalim, imkansızlığımda
İnat işte...
Hani bisiklet hani uçurtma, derken.
Arabanın camına yaslamış kulaklarını,
Bir çocuk gülümsüyor bana.
Bir gül gördüm, beyazdı,
Solmamak için sokağa sarılmıştı.
Ve bir de dökülmemek için sonbahara inat etmiş
Yorgun Mersinin kışın dökülen,
güz sancıları.