Mızrak
Sisli göğsünde karartıların bilinmezliği gezer
Arada parlayıp sönen bir ateş böceği görünür
Belki kıvılcımdır yangın sonrası son arta kalan
Belki de poyrazı, lodosu atlatmış, ince bir dal bu
Aşı tutmaz artık, kesilmiş kesileceği kadar
Sırt üstü sevdalar çekmiş gibisin
Ne bir gayret ne de deli ürpermeler üstünde
Sorgu melekleri hassasiyetinde mızrak sorular
Kâh havaya fırlatırsın kâh yerin dibine sokarsın
Hala neyin peşindesin, bilmişin bileceğin kadar
Dikeni üstünde, yalınayak, koşar adımlı sevda
Batmayan yerin kalmış mı diye durup bakarsın
Kırık dökük bir çerçeveye giremez ki bu manzara
Yıpranmış, bir o kadar da soluk bir görüntü artık
Hiç düşlerine sokma, görmüşün göreceğin kadar
Sütsüz kahve acılığında içmişim bir dikişte seni
Yakılmış tarlaların rengine bezenmiş, üstünde duman
Kırmızı bulutlara doğru yükselirken ruhun artıkları
Şimşeklerden sakınmanın lüzumu kalmadan ilerle
Biliyorsun iki defa olmaz, ölmüşün öleceğin kadar