Nerde Güvercinler
Çınaraltı tarumar
Ne bir dervişi andıran
Saçlı sakallı Hüseyin Avni Dede var
Ne sevgililerin başbaşa verip
Dertleştiği çay içtiği masalar...
Refik Durbaş şiirlerindeki
Çınaraltı şimdi tarmuar
Bir başına kimsesiz...
Ne merakli gözlerle
Etrafi izleyen insanlar
Ne tavşan kanı çaylar...
Birileri küçücük tezgahlarda
İncik, boncuk, antika şeyler satarlardı
Üniversiteli gençler Çınaraltına
Varlıklarıyla, ateşli tartışmalarla
Renk ve neşe katarlardı.
Herkes bilirdi o serinliği o loşluğu
Caminin taş duvarlarına
Ve ulu çınara borçlu olduğunu...
Ne artık o Çınaraltı
Ne o Sahaflar Çarşısı var
Ne uçuşan güvercinler
Nerde o sandalyeler, o masalar?
Ürkek birer ceylan gibi
Gözleri ışıl ışıl
Kalp atışları duyulan sevgililer...
Aslında her yan tarumar
Ne Çınaraltı, o Çınaraltı
Ne o Eminönü, ne o Üsküdar...
Ne İstanbul, o İstanbul...
..üstadım bir yerlerden vurduğu kesin içe doğru sızarak görünmeden-kimi aleni kanayan yaralar önemlidir diyordu haklı olmak yetmese de ''yenilemezdi zaman'' gaddar ve acımasız İstanbul ve sembol Çınaraltı da çok seviyoruz güvercinleri tabii '' insan elinden '' gidenlerini değil anımsadım hüzünle elbette çok kutlarım tebriğimle..selamlar...