Nesim-i Seher Çocukları
gözlerimin önünde erirken zaman
çocukluğumla beraber süzüldüm
kafesimden
zinhar bir ceviz ağacının
altından topladığım
kabukların kınası duruyor
avuçlarıma
kavanozlara doldurduğum solucanları
toprakla beslerdim
çatı aralarında
adamlar
ayna saklardı
yaka ceplerinde
yiğitliğini beslediği mavran bıyıklarını
gururla seyredip
tarağının her dokunuşunda
omuzlarını kasarak gülerdi
biraz erken başladığım tütün dumanı
o zamanlar bana
misk-i amberdi
Almanya da on yıl kalmıştı
sepetçi Şaban
melon şapkasında tavuk tüyü
omzunda kasetçalarla gezerdi
hiç unutmam
evinde ateşlik başına astığı
sararmış bir resimde
dilini çıkarmış bir adama
Alamanya başbakanı derdi
gebe kadınların kaynana zulmünde
ağustos güneşi
gerdanında sönerek
karnındaki ceninler
toprağa rızasız düşerdi
nesim-i seher çocukları
güç belâ annesini emerdi
beddua sesleri yükselirdi evlerden
her akşam
sonra da
aç karnına uykuya zorlanan
göbeği kanlı bebekler
imitasyon ninnilerle kandırılarak
dudaklarının kan kırmızısına bandırırdı
kirli parmaklarını
emzik sanarak
bunca zaman sonra
tebessüm yanağımda eğreti duruyorsa eğer
Yusuf yanaklı olmadığımdan değildir
körük gibi inip kalkıyor göğsüm halâ
lakin
geri zamana beton kalmış
ayak izlerimi silemediğimdendir