Neyin İnfiali
balkonumdan karanlığa aç bakan yüz ise bu hal
avurtları içine çökmüş mezar kaçkını şair bozuntusu
aptal bir adamın ense kökünden başlayan migren
yalnızlığa mahkum ediyorken bütünüyle gün ışığını
uykuya kafir gözüyle bakan benim uyanamayan sen
şimdi söyle ne işin var ki yürek denen bu mezbelelikte
üşütecekken ısıtan leylağın kokusu Leyla’nın sesi
bir tek ney üflerken ve dizlerine koyduğumda başımı
büktüğüm boynu hakkıyla gören göz aşkına söyle
neyin intikamı bu verdin alamadın ölçtün biçemedin
kimin için yanıyor kandiller fecre kadar neyin infiali bu
kim var ben kadar kendi içinde kendinden muhacir
hani bir su başında rüzgarla salınan gelinler gibi
keyfine alemler hayran sırra sahiptin haspam tutamadın dilini
aşkı söyle dediler sana da inadına ayrılık söyledin
yoksa işin gücün benim ellerime düşmenin zoru mu
kırıp atsam kırk güne inat kırk dağa sonra düşsen bir çobana
bin koyuna feda etsen bir ses verip ayrılığı koynumda
git huzura postu ser sen otur ki kainat dönsün
bir dem tut anlaşılandan öte bilinene itibar olmuyor
yıldızlar düşür saçlarından matemine saygı duymayanların
deli desinler aldırma can içinde can çekişen var
bu saltanat da bitecek bir gün kelimeler kalkacak yerinden
öldü sanmayasın sözün sahibine şahitliği asıl o zaman
Hata ve sevaplarımızın toplamıyız. İsabet ettik ya da edemedik ama yüreklerimiz doğruyu bulmak çabasında olacak daima. İçimiz dışımıza doğru yandığında ise şiirler fışkıracak ummadık biçimde. İlham diyorlar buna şair, biz acı diyelim. Acıyla pişenlerin hicreti makbul olsun o halde. Tebrik ederim Önder bey. Derinlik, kalemi tutan yürektedir kalem ise sadece bir araç.
Bazı şiirleri yorumlamaya gücü yetmez insanın okur sadece hayranlıkla ,Usta nasıl bir yürekle yazılır ki bu şiirler ,çokça takdirim ve sevgi ve dahi saygımla her dem