Ölü Kuşlar
Öfkeme yenilip çıktığım kapılardan
en çokta gençliğime yanarım
eski urbalarımla yürüdüğüm o yolda
üşürken rastladığım kızın bakışlarından düşen
pembe fistan al yanak kırmızı pabuç
doğrudur ayrıldığımız annem
çıkmayan sakallarıma on beş yaşımda
vurduğum usturanın acısını
eskimeye başlamış bir tenin son yarısında
merhamet merhemiyle bu gün
sürüm sürüm süründüğümü nasıl anlatırım
çocuktum büyümem sandım
nereye gittiniz sarı kuşlar kızıl kuşlar
keloğlan ve ardından yedi cücenin yedisi de birden
nasıl da kayboldu aklımdan içim almıyor
babamın musallada manasız bakışı
işte şu kuşları donduran zaman budur içimde
ense kökünden bir tutam saçı keserken ağladığım
kekremsi tadıyla şarabın dilimi
pelteleştiren halidir hayat dediğim kelepir mal
oysa eklem ağrılarıyla çelişen yol
küvezde unutulmuş bir çocuğum hala
şimdi el an Zekai Tahir Burak da üşüyorum
son katından baktığım bir pencereden düşüyorum
annemi bekliyorum unutmuş olmalı
kaleden inen yolda bir intizar gibi göz yaşlarıyla
yakasına yapışan saat kulesini geçerken
Güdüllülü pirinç tüccarlarından birisi seslenir
hayırlar uğurlar üstelik doğurduğu çileyi
en önce ben bağrıma basıyorum
yol çıkmaz sokakların derdidir gitmez bir yere
vefa kalbini çalan hınzır dudaklarının kurusudur
çatlattıkça acıtan acıttıkça yaşamı uzatan türküler için
gidiyorum artık bu şehirden bilin çok da durmam
sizin olsun efkarlı şiirler konur sokak tunç adam heykelleri
bana şiirlerim ile ölü kuşlar yeter
Bir şiir ; kılıç yarası gibi ,dokunur usuna şairin yeterlidir ,
İyi bir şiir okudum
Kutlarım
Selam olsun şiire de yazan yüreğe de saygıyla ve teşekkürle usta