Ölüler Salıncağına Gitti
bir kaç ip sarktı
şehrin çocukları toplanıp ayakkabılarını bağladılar
yeşil karanlıklar geçildi
çukurlara yuvarlaklar yuvarlandı
biri bağırdı 
gel 
gelmezsen gelme
 
çamurlu dizlerinin tabanı sızlarsa telaş
hemen çatının altı 
hemen merdiven ve kapı
yedisi beyaz yazan kırmızı tutum
küçük gözlerini kopardı yıldızın
baktılar kocaman odalar 
odalarda dallar
dallar sarmaşık oldular
içi biraz tatlı yokuş ve tepe
çoğalıp birazın üstünde 
kanat bulup karışıyordu en uzun isteğine
karanlığa davet eden heyecan baskını
tek tek yüzlerini hatırlamaya çalıştı
mimikleri olgunlaşmış cenazeler ve kederleri
ve yakutları ve hiçbir şeyleri onlara verilmedi 
sadece arzu 
tutunup çıkıyordular ilk ışığa doğru
kağıtlar kesildi harfler toparlandı 
suya eğrilmiş düşünceler yarınlarından bahsetmediler 
geçmiş ve onun yorgunluğundan 
ve tavanı tahta kıvamında nehirler taşıyan
bir hezeyandı gecenin sarhoşluğu
üstü saydam çiçeklere dönüştü düştü
bize benzeyen yağmurlar yıkadı bedenini
damlalar bir kere konuşup iki kere susuyordu
ve soruyordu tamamın ne demek olduğunu
tastamam sa tas ne demek
ilk dirim gözlerini açarsa göremezler
utanma zarafeti dinince yaygın soğumaların ateşlendiği
kahkahalar artık üstünüzde değil
resimli eller bulanık yüzler ve hayat
rüyaların ters istasyonu inilince çoğalacak
sızının yanı başıydı bittim
at taşı 
o kavga bitti 
sular yüzüldü bitti
evler geçildi duvarlarından çiçekler sarkan
bulutlar uzatıldı 
uzatıldı bir kıyaya doğru ağlıyordu 
öperek ilk serinliğini 
ölüler salıncağına gitti.

