Ölüm Var
Bir gün hepimiz duracağız.
Bir sabah güneş doğacak… ama bize doğmayacak.
Saatler çalışmaya devam edecek,
insanlar telaşla sokaklara çıkacak,
belki yağmur yağacak, belki gökyüzü kupkuru kalacak…
Ama biz olmayacağız.
Ve en acısı şu:
Biz yokken dünya devam edecek.
Kahkahalar atılacak belki biz ağlarken öldüğümüz yerde,
birileri âşık olacak, çocuklar doğacak,
bir yerlerde müzik çalacak…
Ve bizim adımız sadece bir dua,
belki bir fotoğrafın köşesinde kalacak.
Ölüm bir son değil aslında.
Bir unutuluş.
Bir eksilme.
Bir boşluk gibi sessizce yerleşiyor insanın olduğu yere.
Kimse yerini dolduramıyor,
ama herkes alışıyor.
İnsanlar unutmayı öğreniyor,
ama kaybeden hep giden oluyor.
Yaşarken neye ağlıyorsak,
ölünce hepsi anlamını yitiriyor.
Kalp kırıklıkları, gururlar, incinmiş sözler…
Hepsi kalıyor geride.
Çünkü toprağın altında hiçbir sitemin hükmü yok.
Ve hiçbir gözyaşı,
betonun altına ulaşmıyor.
Düşünsene…
Bir sabah kalkıyorsun,
ama bir başkası uyanamıyor.
Sen kahveni yudumlarken,
bir evde ağıt yükseliyor.
Sen yeni bir hayale başlarken,
birinin hayalleri mezar taşına gömülüyor.
Ölüm, hayat kadar gerçek.
Ama biz onu hep uzak sanıyoruz.
Sanki bizden hep bir başkası ölecekmiş gibi yaşıyoruz.
Yarın var zannediyoruz…
“Sonra ararım”, “bir ara uğrarım”,
“nasılsa daha vakit var” diyerek
erteleye erteleye sevgileri
tabut başında dillendiriyoruz.
Geç kalıyoruz.
Ve insan en çok,
“keşke” dedikçe tükeniyor.
O yüzden…
Seviyorsan söyle.
Kırdıysan özür dile.
Kırıldıysan affet ya da vazgeç.
Çünkü kimse garantili yaşamıyor bu ömrü.
Ve yarın, sadece takvimde bir gün olabilir…
Ama bizim için olmayabilir.
Unutma…
Mezar taşları çok şey bilir.
Ama konuşamazlar.