Onuncu Kurşun
"Şehit Şair A. Süleyman Çolpan'ın ölümsüz anısına"
Sene otuz sekiz, mevsim Sonbahar,
Ekim'in dördüydü, günlerden Salı;
Leyli zulmetini boğmadan nehar,
Cüce tekerlekli Vis-beş azmanı,
Üç kez turlayarak Demir Meydan'ı,
Na-Ko-Vu-D zindanı
Önünde durdu...
Gelen Sıtalin'in gözü kulağı,
Lavrenti Beriya, ifrit yardağı,
Peşine takılmış pür-silah azap,
On bir yasavulun tekmili kasap...
İn cin top atarken "Çarsu Pazar"da,
Çirçik kanalları hüzne bulandı;
Taşkent ağlamaklı Hûma'sı darda,
Müstakbel şafağın berçesi t'an'dı...
Açıldı sır kapı çağ canisine,
Tamu temennada zebanisine;
En başta dönemin azgın mankurdu,
Yazıpov, el pençe, şişmiş avurdu;
Yoldaş kurmayların cümlesi susta,
Cıfıt selamına esas duruşta...
O ki, Moskova'nın ikbal ulağı,
Sovyet sultasının dili dudağı,
Namı kör Pavloviç, cürmüne kor'du,
Tuğyan tezgahında bela dokurdu;
Ağ'da bırakır mı eşkin avını ?..
Bizzat üfürecek ecel kavını...
İlk işi, Usman'a Çolpan'ı sordu,
" Sanık derdest hazır" olunca cevap,
İnfaz avlusuna geçti derekap...
Hayret !.. Önündeydi Özbek Bozkurt'u;
Bir sandalye isteyerek altına
Kolpa cakasıyla tersten oturdu;
Göz göze geldiler av ile bavcı...
İşgil zamandı;
Dağlar dumandı;
Kemtere bayram,
Yahşi, yamandı...
Kolları çarmıhta, boynunda lale,
Ayaklar direğe sımsıkı bağlı;
Bakışları sürgün mazlum melale,
Saç sakal uzamış, çahre çerağlı;
Alnına sermiş de gönül terini,
Yekinse kıracak zincirlerini...
O ki, Çolpan'dı;
T'an'a kalkandı;
Ortalık Asya,
And'ına candı...
Bu haliyle bile aklı vatanda;
Fergana ne yanda ?..
Çatkal ne yanda ?
Hissikablelvukû kalbine damdı:
Ana ata yurdu berbat şu anda...
Memat ayaklanmış,
Hayat mezarda;
Sılanın ahvali O'na ayandı;
Yer demir, gök bakır,
Sel intizarda,
Bir afat baran ki, güne ziyandı;
Ot kök, dağ taş, kurt kuş,
Yel ahûzarda;
Besbelli Tanrı'dan ikaz bu sağnak;
Andican anlar mı ?
Çolpan'ı korda...
Bir yomsuz andı;
Fecri yalandı;
Canan uykuda,
Can perişandı...
Özgeler gülerken ağlayan O'ydu;
Kalebent efkarla çağlayan O'ydu;
Düşmana kulluğu özü dövmeyip
İsyan kalemini zağlayan O'ydu.
Rahmet mi ?.. Gazap mı ?.. Üste bu tufan,
And'ına isteyir şol canı kurban...
Andican !..
Andicaaan !..
Sayrı Andican !
Çözül bağlarından gayrı Andican !
Bahtına çemkiren bu kaçıncı yas ?..
Cana can,
Kana kan,
Kısasa kısas,
Olmazzsaa mümkün mü,
Zilletten halas ?..
Buhara ne yandı ? Semerkant ne yan ?..
Taşkent'e tebelleş bir aysar tuğyan;
Uyan ehli vatan, kendine uyan !..
Benliğine sahip çıkmazsan eğer,
Çarmıhta Çolpan,
Çarmıhta Çolpaaan !..
O böyle dalmışken öz alemine,
Beriya, başladı kem söylemine;
Malûmu okudu gözlük takarak;
Adını banladı yarım yamalak :
" Eyy Amidi Sülman, lakabı Çulpan !..
Sen ki halk düşmanı, suçun ağırdı !
Sovyet adaleti kalemi kırdı,
Son sözün ne ? " dedi, yere bakarak ...
İşgil zamandı;
Dağlar dumandı;
Kemtere bayram,
Yahşi, yamandı...
Yalan yok,
Kırılan kalemdi sahi...
Bile güle dalga geçmekte sanki,
İsmini çarpıtıp ürüyen barak...
Bir "lehavle" çekip dişini sıktı,
Namıyla müsemma ıldıza baktı,
Ela gözlerinde şimşekler çaktı,
" Bu da sorulur mu, bire dangalak "
Dercesine süzdü can düşmanını;
Dileği dilinde bir kor isyandı,
Pavkurdu Volkan :
Ne Amidi Sülmaaan
Ve ne de Çulpan,
Bundan böyle adım,
Azat Türkistan,
Azat, azat, azat,
Azat Türkistaaan !..
Vasiyyetim sana eyy görklü vatan !
Kanıma şart olsun
Son arzum Turaaan,
Tek arzum Turan !..
Mührü Süleyman'a sembol lakabım,
Rabb'in Hamd ismine abid sanatım,
Ben adımı gücün bela kazandım,
Beriya,
Beriyaaa seninki beleş !..
Av avcıdan baskın, bu nasıl güreş ?..!
İnfaz sonrasında yüreğimi deş,
Gör bakalım neymiş, gizlediğim sır !
Alaş orda
Alaş orda
Alaş ordaaaaa !..
Aşkım,
Sevdam
Kızılelma
İşte burda,
İşte burda !..
Bu avaz, taşırır sası bardağı,
Kabına sığamaz ifrit yardağı,
İrkilerek düşer sırt üstü yere,
Rezil rüsvay olur onca leşkere;
Haline hırs yapar, sanki kudurur,
Devrik iskemleye tekme savurur;
Diz çökmüş manganın dalına geçer,
Ter ter tepinerek adeta kişner :
" Susturun şunu,
Susturun şunuuuu !.."
Elleri tetikte bekler cellatlar;
Avlu deştivanı baş mankurt Usman,
" Nişan aal !..
Üç, iki, bir,
Soldan sırayla
Ateeeş !.."
Derdemez on tüfek peşpeşe patlar...
Olana bitene kayıtsız Çolpan,
Umurunda değil cismine tırpan;
Son koşuğu için şaşmaz beyninde
Her mermiye bir söz arkalamıştır;
Dokuz çiçek goncalanır eğninde,
O da ne ?...!
Onuncu dal-taban ıskalamıştır...
Vuslata çelmedir hayıf meramı :
Ahh yalaboz kurşun
İmdi reva mı ?..
Nice saparsın !..
Yağıdan merhamet marazdır ere,
Berceste yazgıya cay mı yaparsın ?.."
Ahh onuncu şapşal
İmdi reva mı ?..
Uçmağa kan-atlı dokuz uran'ı,
Seninle ondurup derlemek vardı;
Destegül ezgili gökçek Turan'ı,
Tersinden okuyup birlemek vardı;
Ahh yalaboz kurşun
İmdi reva mı ?..
Nice saparsın !..
O ki, Çolpan'dı;
Dili volkandı;
Esir kavmine,
Nur tapşırandı;
Adam kimin adam,
İgit Ozandı;
Okuyandı,
Yazandı;
Zemheride diri tavuk yolanın
Er duruşla ezberini bozandı...
Yedi zindan görmüş, bu sekizinci;
Zulmet kıskacında parlayan inci,
Kamalgan evhamın ürktüğü zandı...
Ahh onuncu kurşun,
İmdi reva mı ?..
Nice saparsın !
Böyle sitemdeyken Albuz celbine,
Tanrı'dan bir muştu damdı kalbine :
Destan öşürü say kayıp kurşunu,
Tekbirle tamamla son koşuğunu !
" Allahuekber,
Allahuekber,
Allahuekber !.."
" Eyy kadiri mutlak,
Eyy mizanı Hakk !..
Ezel ebed erkli Tanrı !..
Yücelerden yücesin,
Ağyar aymaz nicesin !..
Esirgeyen, bağışlayan,
Mazluma dost görklü Tanrı !
Duamı kabul et ana dilimde,
Cismimi bırakma yağı elinde ! "
O böyle diyende duruldu sular;
Sustu börtü böcek, saatler sustu;
İnfaz avlusuna çöktü boz buhar,
Tutsak beden dokuz mermiyi kustu;
Sağaldı yaralar bir anda... Nasıl ???
Ruh azat,
Ten azat,
Bitmez bu fasıl ...
Çolpaaan !..
Çolpaaan !..
And'ına can,
Ömrü destan,
Özüne mezar,
Ölümüne Yâr
O kahraman,
Turan illerine
Sönmez çerağdı;
Her dem yaşayacak efsanesiyle
Adını tapşıran ıldıza ağdı...
Ayçası güzeldi, Hûma'sı güzel,
Şehitler burcunda bayraktı ecel...
YUSUF BİLGE
Meraklısına notlar :
* Abdülhamid Süleyman ÇOLPAN : ( 1893-1938) Medresede okudu. Türkistan edebiyatını yabancı etkilerden korumayı, bu edebiyatın milli özünü ve ananevi yapısını geliştirmeyi amaçlıyordu. Orenburg'da Vakit gazetesinde çalıştı. Türkistan'ın bağımsızlığa kavuşması için uğraş verdi. Başkurt Milli Hükümeti'nin sekreterliğini yaptı (1917-1918). Sovyet yöneticileri tarafından sekiz defa tutuklandı, 1938'de Taşkent'te kurşuna dizilerek idam edildi. Cesedi ve mezarı kayıptır.Türkistan halkının en çok sevdiği şairlerdendir. Türkiye Türkçesiyle de şiirler yazdı. Özbek dilinin gelişmesinde etkin oldu. Rus yazarlarını, Hint şairi Rabindranath Tagore'un şiirlerini, Shakespeare'in Hamlet'ini Özbek Türkçesine çevirdi. Duru ve akıcı bir üslupla kaleme aldığı şiirlerinde hamasi duygularını, doğa sevgisini lirik bir biçimde dile getirdi. Şiirlerini Uyganış (1922), Bulaklar (1924), Tan Sırları (1926) kitaplarında topladı. Yarkın Ay ve Halil Fereng adlı iki oyun yazdı.
* Leyli : Gece
* Nehar : Gündüz
* Vis-beş : (VIS-5) O yıllarda Sovyetlerde kullanımda olan bir askeri araç markası
* Demir Meydan : Emir Timur Meydanı'nın o yıllardaki ismi.
* Na-Ko-Vu-D : (NKVD) Çeka ve OGPU dan sonra Beria tarafından geliştirilen gizli servis birimi, daha sonra KGB adını aldı...
* Lavrenti Pavlovich Beria : (1899 ?1953) Yahudi kökenli Gürcü, Sovyet politikacı, Sovyet Güvenlik Sekreteri ve Sovyet Gizli Polisi şefi. O önemde NKVD'nin başı. Kırım ve kafkas halklarının sürgününde baş müsebbip. Azılı Tirk Düşmanı olarak bilinir.
* Yasavul : Güvenlik görevlisi.
* Çarsu Pazar : Taikent'te bir semt adı.
* Çirçik : Taşkent'de kanallarıyla ünlü nehir.
* Hûma : Özbekistan bayrağının simgesi. Hüma kuşu Arapçası Bulah olup bazı kaynaklarda Arapça'daki ruh anlamına gelen Hu ve su anlamındaki ma kelimelerinden oluştuğu savunulmuştur. Kaynaklarda Tengricilik inancındaki şefkat meleği Umay ile benzerliği belirtilen ve Çepni boyunun sembolü olarak kullanılan Hüma, bazı Türk lehçelerinde Kumay veya Umay kuşu adı ile de bilinir. Osmanlı, Türk, Fars ve Urdu edebiyatında sıklıkla başvurulan motiflerden biridir. Cennete yaşaması, çok yükseklerde uçup yedi kat göğün üzerindeki felekler ve burçlar arasında dolaşması sebebi ile Türk halk edebiyatında da Hüma, erişilemeyecek yüksekliklerin bir sembolüdür. Bazı ortak özellikleri dolayısıyla da Feniks, Garuda, Simurg-Anka ve Kaknüs gibi diğer efsanevî kuşlarla karıştırılan Hüma, Divan şiirinde mitolojik kuşlar içinde özellikleri nedeniyle en çok sözü edilendir. XVI. yüzyıldan başlayarak şiirlerdeki kullanım sıklığı sürekli bir artış göstermektedir.
* Berçe : Her şey, tamamı.
* T'an : Kınama.
* Usman Yazıpov : O dönemde Özbekistan Sovyet Cumhuriyeti Başkanı. Osman Yusufov olarak da bilinir.
* Çatkal : Özbekistan'nın doğusunda sıradağlar.
* Andican : Çolpan'ın doğduğu Özbekistan'ın doğusundaki kadim Türk şehrl.
* Banlamak : Bağırmak.
* Deştivan : Kır bekçisi.
* Koşuk : Şiir.
* Dal-tapan : Namert.
* Aysar : Değişken mizaçlı.
* Yağı : Düşman.
* Destegül : 1. bağlı on çiçek, 2. Semazenlerin giydiği dar gömlek.
* Kamalgan : Esaret mübtelası.
* Zemheride diri tavuk yolmak : Sıtalin'in gaddarlığına atfedilen bir deyim.
* Tapşırmak : Göndermek, ulaştırmak, yetiştirmek.
* Sağalmak : İyileşmek, onmak.
* Ayça : Hilal.