Paslı Bir Rüya
Kalbimden geçen yollar
hiçbir haritada yok,
bir denizin kendini unutması gibi
taşlara çarpıp geri dönüyorum.
Umut bir uçurumdu,
düşerken kendime çarptım,
Sana hiç rastlamadım,
koordinatsızdı aramızdaki
ana karaların
soğuk ve sıcak yüzeyleri.
Gözlerimden sarkan ince iplerle
göğe bağladım çocukluğumu.
Bir bulutun dağılıp yok olması gibi
izsizdi her şey.
Gecenin kalbinde
mavi bir göl yanıyordu,
üzerinde yürüyen sessiz balıklar
isimlerimizi taşıyordu.
Herkes bir masalı yaşamak ister,
Gerçekliğin yalanlarında
boğulurken.
Zaman
kendi küllerini yiyen
bir kuştur oysaki
Uçup giden şeyler var
içimizden.
Her ayna,
ölümü biraz daha prova eder,
kırılmak için doğmuştur
bütün camlar.
Ve insan,
hiçbir yere varmayan
en uzun yolculuktur.
Zaman,
boynumda taşıdığım
paslı bir anahtar;
açtığı kapılardan hep
başka karanlıklar sarkıyor.
Ve ben biliyorum:
insan,
kendi boşluğuna yuvarlanan
sonsuz bir metafor.
Gökyüzü,
kendi omzunda uyuyan
bir sürgün gibi
ağırdı.
Her kelime,
dudaklarımdan düşerken
başka bir yarayı uyandırdı.
Su suyla ıslatmaya çalışmak gibiydi
Koparmak senden kendimi.