Paslı İsyan
Adın hiç söylenmedi,
ama bütün boş apartmanların zemin katında
dudaklarımdan sızan bir suskunla
karşılıksız bir veda gibi duruyor.
Bazı kelimeler
eski defterlerin
sararmış sayfa aralarına saklanır,
kurumuş çiçek gibi unutulmayı bekler.
Ben seni
bir deniz yıldızının kıyıya vurduğunda
bıraktığı rüyada unuttum.
Camdan yapılmış bir hatıranın
ne zaman çatlayacağını kimse bilemez.
Sen bendeki en sağlam camdın;
ilk sen kırıldın, ilk sen dağıldın,
kalbimin balkonundan düşüp
en uzaklara savruldun.
Bilirim,
bazı kadınlar
fırtına gibi düşer insanın içine;
dalga çekilirken geride
yıkıntılar, paslanmış teneke yıldızlar,
ve derin izler bırakır
hafızanın en diplerinde.
Yeryüzünün bütün iklimlerinde
büyüyen çiçeklerden daha güzel
bir şeydin,
Sonra güneşin batarken ardında bıraktığı
adsız bir renk gibi kaldın.
Bir eski buzdolabının içindeki
bozulmuş ışık gibi
geceye sızıyor sesin;
ben ise gözlerimin kıyısına bıraktığın yağmurun
çürümesini bekliyorum hâlâ.
Çünkü bazı şeyler
kuruyup gitmez,
paslanarak kalır insanda.
Sen, kalbimin çıkmaz sokaklarında
bir tabelanın sökülmüş harfi gibisin şimdi
eksik, yarım, okunmaz bir cümlede
Ben ise o suskunluk,
anlamını yitirmiş kelime...