Paslı Zaman Çiçeği ve Kuş Sürüsü

I.


Zamana inanmadığımdan beri
kendimi hep yarım bırakıyorum.

Göğsümde unutulmuş bir ada var,
adını bilmediğim kuşlar 

orada yuva kuruyor,
kanatlarını her açışlarında
bir anıya dokunup bir yarayı açıyorlar.


Ben o anıların paslı suyu içindeyim,
üzerimde çürümüş bir zaman örtüsüyle.


İnsanın içi bazen bir eski rüzgâr,
bazen içilmeyen bir cümle gibi.
Sevgiye susamış bir çocuk kalıyor
ruhun en ücra yerinde.

Sana seslenemediğim her sabah
bir eksik gökyüzüyle uyanıyorum.

Bazen rüyalarımda
bir gül dikiyorum kör bir yıldıza.
Çiçek açmıyor.


Biliyorum;
bu dünyada neye dokunsak biraz eksik kalıyor,
neyi sevsek biraz geç kalınıyor.


Kendime en uzak olduğum yerdeyim.
Ayaklarımda eski şehirlerin küfü,
gözkapaklarımda
ismine bile bakamadığım mektupların ağırlığı,

hiç okunmamış yazıların sessiz çığlığı,

sana en uzak yerdeyim,

koşan atların vurulduğu bir zamansız bozkırın

ıssız tarihinde.


Birileri hep sesime dokunsun istedim.
Bir kıyı,
bir yol,
bir göç eden kuş sürüsü…
Belki de kendimden geçip
birinin ellerinde tamamlanmak istedim.


Yalnızlık dediğin,
bazen bir lale kokusu gibi kalıyor teninde.
Geçip gidiyor herkes,
sen kendinle kaldığın o tenha sokakta
düşmüş yaprakları sayıyorsun
bir ömrün boşluklarını sayar gibi.


Ve içimde bir ses yankılanıyor:
“Kimse kimsenin evi değil…”

diyor bana anıların içinden bir ses.
Bense hâlâ bir ev olmanın hayalini
bir mavi kelebeğin kanadında taşıyorum.


Çünkü insan
en çok sevdiğine geç kalıyor,

ve en çok kendine yeniliyor.


II.


Adını bilmediğim şehirlerin
pencere kenarlarında unutulmuş
küçük tanrıcıklar var hâlâ.

Göğüs kafesimde bir saksıdan fırlamış
mavi bir çığlık büyütüyorum.
Kimse duymuyor,
kimse bana kendi adımla seslenmiyor
artık.


Yıldızları ceviz kabuklarında saklayan kadınların
rüyalarına sızıyorum bazen.
Kırık aynalarda kalmış yüzüm,
sabaha karşı kendini
herhangi bir sevdadan
yeniden doğurmaya çalışıyor.


İçim, içim değil artık,
bir eski tren garı gibi
bavulları açılmış insan sesleriyle dolu.
Her kelimemin ucunda
kaybolmuş bir şehir ismi var.


Ağzımda eski peygamberlerin
unutulmuş sureleri,
ve ben hâlâ bir başkasının
ruhumda bıraktığı o karanlık
mor tonlu sesle konuşuyorum.


Bir sevdaya değil,
bir tür bitkiye benzemek istiyorum.
Adını sen koy mesela:

"gece yarısı salkımı"
ya da "paslı zaman çiçeği"
desen de olur.

Çünkü bazı geceler
bozkırın ortasında
mavi ve saçsız bir çocuk oluyor yalnızlığım.
Onu hangi şarkıya sarıp
hangi rüzgârda unuturum, bilmiyorum.


Ben artık
sadece adını unuttuğum eski kelimelerle
konuşuyorum.
Sözlüklerden silinmiş
bir aşk biçimiyim.


Ve biliyorum,
bir gün gövdemin bütün kuytularında
unuttuğun  o sevgi
rengini değiştirip
gözle görülmez bir kuş olup çıkacak

ve sana doğru uçup gelecek...

17 Haziran 2025 307 şiiri var.
Beğenenler (3)
Yorumlar