Satılık Masumiyet

(Köyün en küçük melekleriydik
Bildiğin melek işte
Ağaçların huzurundan
Suyun hafızaya uzanışı

...

Şurası platonik ayakkabılarımla
O'nu görmek için volta attığım yer
Şurası da O'na bakarak yürürken
Suçu olmayan bir duvara tosladığımda
İçinden salak diyerek kıs kıs güldüğü

...

Tesadüfen de olsa cama çıkardı
Üzerinde kırmızı renkli
Düşten yeni çıkmış bir harf
Yüzü denize doğru yürüyen sokakların yankısıydı
Pencereye, bana bakmak için
Çıkmadığını bilirdim O'nun
Olsun, ben tek taraflı bir kelimeyim zaten

...

Perdeyi araladığı vakit göz göze gelirdik
Dünya benim olurdu, Kuran çarpsın)


***



Kendime doğru kazdığım tünelden
Toprak boşaltmaya çıktığımda
Herkesin iki çocuğu birkaç mezarı
Ucuz yoldan satın aldığı birkaç tanrısı vardı
Hileli gelenler için ayrılan protokolde;
Kendi kendinin pezevengi olan dünya
ve aynı kadınla yatan kalabalık yan yana
Saf bilginin ölümünü izlerken
Anlatılan senin hikâyendir
diye başlayan büyülü kitabın hayaleti
Yanağımda dağ gibi duruyordu



Düşünmeden yağan yağmurlar sınıfında
Sorulan her soruya aynı cevabı veriyorum:
Sen gülümsediğinde şehrin ışıkları yanıyor gülüm
Tahtadan yaptığım göğe bakma durağının kenarına çömelip
Mırıldanıyorum; senin bu ellerinde ne var?*



Bilerek önüme konulan duvarlara
Mutsuzluğa ve geç kalınan buluşma yerlerine karşıyım yazıp
Yakalanmak için beklediğim günler geliyor aklıma
O duvarlar bana çok duvarlık yaptı, sağ olsunlar

Ne kadar çalışkansın hüzün
Bütün sorulara kaldırdığın neşeli parmağınla
Ne kadar kutsal




BİM henüz kurulmamıştı. Bakkallarda satılan
Nohut tozunu babamın kahkahası sanıyordum
Bilmezdim o zamanlar babamın da bizi aldattığını
Evimizin her köşesine özenle astığı
Menderes ve Demirel fotoğraflarıyla



Ve gördüm her yolculuğa kalkıştığında
Müsait bir yerde indirilen ülkemin ağzındaki çukuru
Kenan Evren ölmedi içimizde yaşıyor*
Arkadan telsiz sesleri geldiğinde
O çukura birbirini itenlere halk deniyordu



Herkesin birkaç yenilgisi birkaç haziranı
Ağustosu, eylülü, göğsündeki uçurum yarışlarında
Sadakatle koşturduğu ihtilali
ve arasının bozuk olduğu birkaç gerçeği vardı


Ey! Aşk
Sen hep benim yabancı dilim oldun


Hissedenlerin yerini alan hissedarlar
Doluşmuştu parlatılmış salonlara
İçinde her şey bulunan o azgın çarşılar
Sonsuzluk müziğinin peşinden giden insanları da yutmuştu

Yaşasın! Küçük esnafın önlenemez tükenişi


Birinin her an omzuna dokunup
Bakar mısınız sayın yenilmiş, her şeye kaç saatte gidilir?
Sorusunu sorduğu o an
Yabancılaşmanın kökeninde buluyorum
İçi bıçakla oyulmuş karnımı



Her sabah yeni söndürülmüş evlerin birinden çıkıyorum
Bana ait olmayan evler
Yüzyılın alnına yapıştırılan kocaman kapısında
Öylece gözümün içine bakıyor sanatın ıssızlığı:

İşin bittiyse kalbimi aldığın yere koyar mısın?




Öyle bir mezarlık kurulmuş ki utancın merkezine
Kapısında büyük puntolarla giriş ücretsizdir yazıyor


Annem gittikçe eskiyor, çok üzülüyorum
Ağustos üzerimde baskı uyguluyor
Ağustos gelince en az iki ay bizde kalıyor
Kucaklaşmalara hazırladığım boynumu
Keman hurdalığı gibi hissediyorum İbrahim, Kuran çarpsın





18 Ağustos 2013

*Turgut Uyar
*körotonommedya.net

22 Ekim 2013 55 şiiri var.
Beğenenler (5)
Yorumlar (3)
  • 12 yıl önce

    betimlemeler,şiirin dili ,akıcılığı ve yerekte bıraktığı his...okudukça sevdim.

    sevgimle

  • 12 yıl önce

    Bazı şiirlere yorum yapmak çok zordur... Buda yorumsuz kaldığım şiirlerden birisi... Tebriklerimle...

    Ve akşamın kesik kulağına şiirdi...

  • 12 yıl önce

    bu şiirde ne çok şey anlatılmış aman yarabbi dedim okudukça dokunulmayan zaman dokunulmayan yara ve acı kalmamış

    dünümüz geçmişimiz inançlarımız peşine takıldıklarımız ideallerimiz uğruna harcananlarımız harcattığımızı sandıklarımız veya sanmadıklarımızla masumiyetlerimiz her birimizden bir parça sökülüp alınan

    ve avuçlarımıza bolca bırakılan hüzün

    tebrik teşekkür ve saygılarımla şair😙