Şehirler Haritalar Gitmeler

adını sadece haritalarda gördüğün,
şehirlere taşıyorum kimsesizliğimi bugün..

elimde yüzü eskimiş bavul,
içi bi dolu hüzün bi dolu intihar,
yanık yürek ve ne ararsan var ölüme dair..

valizlerin bile gözü yaşlı bu ayrılığı taşıdıklarından..
utangaç bir kaplama..
ve en zula yerinde gizli ,
halinden tedirgin revolver..

bu derinlikte intiharlara kalkıştığımın kanıtını,
kendimi boğmaya kalkıştığım,
saç tellerini bile sıkıştırıp taşınıyorum bu şehirden..

bütün yalnızlığım anadan üryan ,
sevişmelerimizdeki gibi bütün fikirlerim anadan doğma çırılçıplak..
ayak bastığın yerlerde açılan çukurlara,
içine kağıt gemilerde koyulabilsin diye,
göz yaşlarımla doldurup gidiyorum..

çukurlara düşülmesin ,
çocuklar gemide yüzdürebilsin diye,
bir çukur daha açıyorum yanına..

elimde sönmemeye direnen bir sigarayla tüte tüte uzaklaşıyorum,
soba zehirinden uğurlanan dört çocuk gibi , uyurken ölüyorum..

arkamda kurumaya bıraktığım düşler,
bir başkası alıp sahiplesinsin diye bıraktığım heyecan..
kaçabildiğimce yakalanmak istiyorum aslında başka bir heyecana,
yakalamak istiyorum başka bir tutsağı kolundan..

tükenmesinin dahi gözümün kesmediği,
bir s'ustura yarası bu dudağımdaki kırmızı mehrem şey..
tatsız , dokusuz , nahoş..
bir kaç kelimeyle bitebilirim ben..

sandığın gibi uzun bir biyografi unsuru da değil hayatım..
bir iki kelime yaşadık ve öldük..
beceremesek de mutluyuz..

bir sesine karşılık iki kulak zarımı da atıyorum yalnızlığa ,
hadi düşeş ulan diyorum ve boynu bükük hep yeklerin..
lime lime gidiyorum..
bütün pencereler,
gördüğüm bütün pencereler ,
gözlerime ilişmiş aşiyan bakışı
ve bütün adımlarımı sanki saçlarının döküldüğü yere bağlıyorum..

kaçtıkça geri gelecekmiş gidiyorum..
ilan panolarında yüzünü arıyorum,
geçen otobüslere sokaktaki insanların,
gözünün içine içine bakıyorum belki bir iz vardır senden..

ama yok,
her insandan gözümün içi hoşçakal gibi gidiyorum..
ışıklı bir radyo var eskiden kalma elimde,
bir teki olmayan kulaklık, ne çok benziyor ikimize değil mi?
deprem ardı yıkık bir istasyondan gelen cızırtılı ayrılık şarkıları..

vokalde ölün, temada ölüm ve bütün nakaratlar benim adım..
bir şarkının en dokunaklı sözüyle noktala beni,
bir ressamın en sevdiği fırçasıyla boya yokluğumu..
kalbinin en mahrem yerlerinde karalansın adım..
bütün türküler,
çocuğunu kaybetmiş bir babanın ağzında ıslansın bugün,
ben gözlerinden zedelenerek taşınıyorum..

deniz dediğim gözlerinin tam kıyısından dağında duramayan nehirler gibi ,
damarında duramayan kan gibi kesildiği yerden kanıyor ,
devrildiği yerden kalkamadan,
şişesinden firar eden şarap gibi dökülüyorum..
elleri toprak kokulu ölü kadın,
bende en az senin kadar gidebiliyorum..

bir köşeye sıkıştırılmış körpe bir kızın ,
köhne bir yıkıklıkta üzerinden geçilmiş umutları gibi ölüyorum ,
bir bilsen nasıl öldüğümü diyeceğim ama ,
sen bilmesen de olur..

ben senin için de ölüyorum..
zaten gözlerin için daha önce de ölmüştüm!
bu yüzden hüznün omuzlarında ceset gibi taşındığımı ;
sen bilmesen de olur..

bilecektin!
gerçi vakit yetmedi..
sürekli kırmaktan,
salladığın zarın altı rakam olmadığını söylemeye..

bir yudum daha kahve alsaydın gözlerinin rengine,
ben zarı kırıp, gülümseyerek içindeki yediyi gösterecektim..

değil mi aşk, altı rakam sandığın zarın,
içinde havasızlıktan ölen yediyi bulmakla başlıyordu..

13 Eylül 2010 18 şiiri var.
Beğenenler (2)
Yorumlar