Sessiz Çiğliklarin Mektubu 2
.....
ben.... hem martın ayazında
hem de eylülde düştüm
özgürlüğün 12'den vurulduğu bu yere.
son gecenin sihrinde eteklerinden inip,
pırıl pırıl güneşe son kez yüzümü dönüp
öyle veda etmiştim sana ve sevdiklerime..
kavğa...ve kahramanlık.... ve de en ucuzundan
kabadayılıklarla
bilirsin.. yoktur aram.
ama
inan güzelim,
anlatmakla bitecek türden değildir benim
milyon yıllık maceram..
şunu bil ki sevgilim
ben buraya girende
babasının belinden
ılık,
karanlık,
ak,
yumuşak bir yuvaya bomba gibi düşüpte
dokuz ay on gün sonra gün yüzüne çıkanlar,
büyüdü... çocuk oldu... ilkokulu bitirdi...
ben hala buradayım.
demir kapı,
taş direk,
taş duvarı görmekten,
gece bir yarılarda ışıkta uyumaktan,
gözlerim derinliği, uzaklığı yitirdi.
burada bütün renkler siyah-beyaz sevgilim,
bilmiyorum kaç mevsim kaç yaz geçti kim bilir
toprağını elimle oya oya işleyip bin özenle diktiğim
sarı çamın üstünden..
ya o ağır uykulu
kloroform kokulu
gölgesine uzanıp
şiirler okuduğum yaşlı ceviz ağacı duruyor mu yerinde.
şu anda yerinden kalk,
o ağaca bir bak,
göreceksin gökyüzünü sardığını dört koldan kocamış dallarının
ve hoyrat bir aşığın
sardığı gibi dişi sıcaklığını
ak
toprak anamıza saplandığını damarlarının.
işte gülüm
ben de aynı öyleyim,
dinimle, imanımla, vijdanımla, aklımla...
ve bütün benliğimle,
sarılıp yaprak yaprak
tutunmuşum diş tırnak
sana ve özgürlüğe..
güzelim...
yazmaktan usanmadım..
ama
yoruldu elim..
bir sonraki mektupta buluşmak dileğiyle
bu güzel söyleşiye
biraz ara verelim.
yoksa..... bitecek gibi değil
sana
ve yaşamaya
dayanılmaz hasretim..
.........
uydurulmuş gerekçelerle ağzı dili bağlanan tüm aydınlara selam olsun..