Son Cümle, Vahdettin
Dünyanın mor kısmı
hiç açılmamış paketlerde
kırmızı kurdeleler ve
siyah fon, sarı buklelerle
Everest tepesinde hiç basılmamış
taze kar ve paylaşılmıyor.
O kadar yakınsın ki
yenilmişliklerime
ne dediğin net anlaşılmıyor.
koparttığın kısımda tek gidişlik biletimde
sıkıntıdan adım yazıyor.
En güzel denemelerimden biriyle
Tükenmez kalemle!
görmesin beni bu suretimle
son isyankar!
son devrik imparator!
oyuncakçı vitrin camından
parmak izlerimi siliyor.
-nasıl oluyor da Kutsal Roma
hala yıkılmıyor?-
neden bir iç kanama bu kadar uzun
son cümlen ise
bu kadar kısa sürüyor?
biletimin koparttığın kısmı
her seferinde suya düşüyor.
belki bilerek bırakıyorsun da,
mürekkep suyla temas ettimi
çok kolay dağılıyor .
Vahdettin, Everest'in tepesinden
-çıplak bir kayanın üzerinde, elbette-
hepimizi izliyor.
bak, sen her benden uzaklaştığında
?bu son? diyorum,
oyuncakçı ölüyor, hikaye bitiyor,
parmak izlerim olay mahalinde kalıyor...
mosmor!
çünkü her bitti dediğinde
aslında herşey yeni başlıyor.
ritmik ve gülerek ölüyor insan
kanımızda karıncalar,
kanunsuz şeyler, tükenmişlikler,
sayısız sevişmeler, riyalar,
kanımızda sakıncalar ve
yalanlar var .
terkedilmiş şehirlerin toz kokusu içimizde,
benliğimiz siliniyor.
çünkü her terekettiğinde aslında
insan kendisine daha çok yaklaşıyor.
hiçbir bilim dalı sana karşı zaafıma
çözüm aramaya cürret edemezken
tam o sıra işte
gün batıyor
emin olabilirsin Vahdettin,
birbirimizi o kadar çok seviyoruz ki
öldüresimiz geliyor.
sıradan ve manasız cümlelerle
kelimeler ufalanıyor.
herhangi bir insanın ağzında adın:
Brütüs'ün sırtmındaki bıçağı..
-neden Kutsal Roma İmparatoluğu
bir türlü yıkılamıyor?-
gözlerinin içindeki hareli ela kadın:
henüz masumiyetinin çırağı!
bir sebepten son bakışın aklımdan çıkmıyor.
sen istediğin kadar direnebilirsin lügata
son cümleler hiçbir zaman bitmiyor!