Son Görev
İki sandalyeli mezarlık, iki küfürbaz ağaç , masa ve çay.
En dip deminde anılar yaşar, analar yaşarır göz ucumuzda...
Aralamak artık mümkün değil geçmişi,
Mümkün olan bir şey varsa karalamak.
Na mümkün ölmek , ve ne mümkün sevmek...
Paslı bardağı , avucunun en hüzünlü yanıyla tut şimdi,
Kırılsın pası, bırak biraz avuçların kirlensin,
Hüzün kanasın,
Peçete veren de olmasın , yaranı saran da,
Herkesin acelesi olsun...
İçine tükürdüğümüz hasretlere benzesin bu mualla,
Kasım da kar yağsın, şam'da akşam meltemi intihar etsin gözümüzün önünde!
Kaçalım korkudan ne dersin?
Artıklarını toplayalım kaçarken gidenlerin,
Ve anıları da satalım, anasını satayım...
Bağıralım, sen de bağır iki sandalye..
Masanın sesi soluğu kesilsin, mezarlık resitali , önemli bir ceset toplantısı,
Yetişemesin, trafiğe takılsın aşk...
O çekilin acelem var diye bağırarak eşlik etsin bize,
Biz kanımızla trafiği tıkamaya devam edelim,
Herkesin acelesi olsun, kimse kimseyi duymasın mesela...
Bütün yaralar sen uyuduğun zaman kanasın,
Hatta bu yaraların kanamasına olsun göz yumuşun,
Sen dahil bütün kadınlar uyusun,
'Seni seviyorum' diyerek arala gözlerini intera,
Kimsenin kimseye aşkı anlattığın da inandıracak delili olmasın,
Uykusuz intiharlar,rüyalarında neyi sakladıklarını söylemesin kimseye...
Ve en büyük delil olsun ellerine bulaşmış gereksiz bir hasret,
Hala cesedimin bir yanında eskimeyen bir yüzün var,
Farkına varma hiç, uzağa var sen,
Gözlerinde fer kalmayan adamlar neden dayak yediğinde değil de,
Alnının ortasına bir hoşça kal yediklerinde ağlarlar billinmesin...
Çocukluk hiç beceremediğim bir rol,
Babil'in bahçelerinde asmalardan şarap toplamak kadar saf,
Oysa amaç çocuk kalmak hayatta ,
Büyümenin tadını bilmeden , istemeden , anneye karşı gelerek..
" İlk çocuk olduğum da yirmiki yaşındaydım, sen uyuyordun... "
Ve ölmek;
Daha önce hiç yemediğin bir halt,
Minnacık ellerinle jiletten yapılma halteri kaldırmak,
Uzak bir yerde hayalini kurduğun toprak motifli bir gelecek...
Yaşam içinde sürekli koşturmak ,ve nereye koştuğunu kestiremediğin,
Yeri geldiği zaman öleceğiz dayatması değil gırtlağımızı rahatsız eden şey,
Yeri ve zamanı gelmeden ölmeye başlamak...
Gel;
Yeri değil ölmenin , yeri değil...
İki sandalye, masa ve çay,
Birine sensizliğim oturuyor , birine benliğim...
Masanın altına sakladığım densizliğim,
Küfürbaz ağaçların dibine döküyorum çay kaşığıyla adını şimdi..
Bardağı kan doldurur , kin doldurur , olur ya ben yokken şeytan doldurur,
Sen sırtında onca ihanetle yorgun gelirsin,
Bir bardak çay bıraktım masaya...
Şimdi ben ,
Def olup giderken,
Gömüyorum ağacın dibine sol kolumu,
Giderken koparıp gittiğini de ,
Sen göm olur mu?
