Sus Gönlüm
Sus gönlüm,
Her kelimen diken oldu artık,
Bir “seviyorum” bile batıyor içime,
Bir gülüşün ardında kırk yara gizli,
Konuşsan paramparça, sussan daha da eksik.
Sus gönlüm,
Çünkü duyan yok seni bu kalabalıkta,
Herkes kendi gürültüsünde sağır,
Sen ne kadar bağırırsan bağır,
Yalnızlık daha çok yankı yapar.
Sus gönlüm,
O gittiyse, uğurlamayı da bil biraz,
Ardından ağlamakla kalmaz bu iş,
Bir ömür unutmayı da öğrenmen gerek,
Sevdanı bir mezara göm, adını anmadan.
Sus gönlüm,
Aşk sana yara oldu,
Sevmek yük, sevilmek imkânsız,
İnandıkların sırtından vurdu seni,
Şimdi kime güveneceksin, bilemeden yaşa.
Sus gönlüm,
Çünkü sen sustukça büyüyorsun,
Çünkü acılar konuşuldukça kanar,
Bir gün bir şiirde anlatırsın kendini belki,
Ama bugün…
Bugün sadece sus gönlüm Sus…
Sus gönlüm,
Çünkü anlatınca anlamıyorlar,
Kalbinin kırık yerlerinden geçip gidiyorlar,
Sen içindeki yangını avuçlarında saklarken,
Onlar üşüyorum diye şikâyet ediyorlar.
Sus gönlüm,
Bir daha kimseye “içimdesin” deme,
Çünkü insanlar, içini darmadağın eder,
Güvendiğin her kelime mezar taşın olur,
Ve o mezarı da yine sen kazarsın sessizce.
Sus gönlüm,
Çünkü her “belki” bir uçurumdur,
Her umut bir zehir gibi işler içine,
Giden dönmez, seven kalmaz,
sen hep yarım kalırsın.
Sus gönlüm,
Artık kelimelere de küs biraz,
Yazsan da okunmazsın,
Konuşsan da duyulmazsın,
En iyisi… içinden fısılda acını,
Ama kimse duymasın.