Sus...İstanbul

martıların çığlığını duydum
göğün güneşinde
kaybolmuş yıllarımı
kurşunladın...İstanbul

sakin konakların
ve aşkların..
ölümün sessizliği sinmiş
paslı pencerelerine

vapurun rotası
dansetse sularda
lacivert beyaz çizgiydin
düş/tün gözümden İstanbul

iki sevgili slueti
denklanşörüme bastığım
aşkın resmiy di eller saçları do/la/şır/ken
uyandırmadım..

hayalimdesin sevgili
seni çizdim dalgalara
kayıptı siluetin....

sardunyalar kırmızı
Ortaköy kahvesin de
hani hayat durur ya bir öğleden sonra
insanlar yaşar sanki
çocukluğumun güneşli uykularından
masum bir özlem yakar avuçlarımı

sus..İs/tan/bul
bir dost sesi eskilerden
İstiklal caddesinin ışıklı neonları
en çok aşkı anlattım...
kimse görmedi gözlerimin dolduğunu
içimin ateşini
bir garip telaş sardı
ihanetim miydi karşımda duran...

karanlık oda
ışıksız balkon
bir fahişenin kollarından akan kan gibisin... İstanbul
kaç düğüm attın boğazıma giderken
saymadım ..
en çok da kaybedince özler insan
vakit geçmiştir
reddetmezsin sahip olduklarını
unutursun zamanı öğütenleri
dur..İstanbul

farklı yüzler...farklı sesler
şiir gibi aksa geceler
dışa vurumların gözlemindesin
bazen susarak konuşur sözler...

bir yalnızlık şarkısı
çalıp durur inadına
kulaklarımda pas
içimde dev yığınlarım var
suya yazdığın dizeler gibidir... aşk
sus.. İstanbul

bir sabaha miting sesleriyle uyanmak
katliamın acısını hissetmek insan yüreğinde
kavganın ortasında açmış çiçek gibisin İstanbul

insanlar yaşıyor Şehrinde
açık,yalın,örtülü,yüreği karabasan

ardım da bırakıp giderken
hançerlerim vardı delik deşik bedenim de
yaralarımı sarmadın İstanbul

ve...göçebe ruhum
evsiz yurtsuz yanım
girdiğim her kapıdan
çevrilmiş yüzüm
dağınık hayatların ardını toplarken
bohçama koyduğum
ertelenmiş günlerim
... rehin yüreğim

biriktirip içimdekileri
gözlerimi en uzak dağa odaklayıp
yeniden yola koyulmak..
ve katılmak yalnız seferilere
ayinleri,kanlı elleri,umarsız gidişleri,ihanetleri,
yol üstünde açmış papatyaları...gönül gözümle görsem
...su/sar/mı/sın istanbul

göçebe hayatımı yükleyip Şehrin öteki yakasına
bir tatlı huzur essin yanaklarım da
ve kapatıp kapıları sağnaklarıma
uzun bir yalnızlığa yeminli gözlerim

siyahım beyazım
görünmez gövdemin içinde
i/çim/de
küçük bir kalptir
dev yalnızlıkları,dev aşkları,dev ihanetleri,toplamış kının da
yoruldukça yorulur ellerim ...uzanmaktan

kurtlar sofrasının seyri nerede
yüreğimde çizdiğim insan
tenimde eriyen güneş alıp gitse başını
karanlığım nerede

ayrı seslerden çoğaldı gündüzün dilsizliği
sessizlikten önce ...İstanbul

uçurum çiçeğiydi resmin İstanbul
bir sigara boşluğunda tünedim geceye
bir ışık aradım,
bir yakamoz,
bir deniz
..korktum..küçücük bir kızdım
..istanbul

kollarımı açsam insanlara
geri döndüğüm yorganımdır
yalınayak...
bir ihtimal ellerimi dışarıda bırakabilirim
on parmağımın dokuzunu kıvırsam bozgundan önce
bilirim.. sinyal sonrası avuçlarımın izi çıkar duvarlarıma

Ortaköy de
ayaklarım değdi sokaklarına
çocukluğumdan çaldığın aşkları nasılda öğüttün İstanbul
demli bir çay dökülse halıya
izlerini yıllar silmez
sen kaç kurşun edersin İstanbul..

diplerimden bir taş bulup
atmadım denizine
taşar suların
yüreğimi işgal edersin diye korktum

bu kadar! hayattayım
dağların denizlerin ormanların birleşkesiyim
sus...İstanbul
küçük not kağıtlarına yazdığım
hatırlatmalardan ibaret ...yaşamak
üstüme gelme...İstanbul

bilirim insan her yere kendisini götürür
içinde ki kalabalıktan kurtulsa
yanlızlığını anlar...
siren seslerin ürkütmüyor beni
ölüm bile..
kaçınılmaz son
sen yaşamaktan haber ver ...İstanbul

bir fahişenin kollarındaki kan gibisin İstanbul
erkeklerin yarattığı ve yok ettiği
yalnızlık gibisin...
bedenine karar vermeden bir kadın
sahiplenen ve umarsız giden
ölüm gibisin...

sebepsiz keder gibisin
sığınma limanların da
insan kalabalığı gibisin
seni, denizin,. güneşin,. adaların, övgüsüne
yazmayacağım
içimde kir gibisin
gözümde yaş gibisin
bir ihtimal... umut gibisin

eğme başını İstanbul
resmini sineme sardım
gidiyorum..
göçebe hayatımın ardından
bir nefestin
yarısı ciğerlerimi yakan

sus... İstanbul
parçalarım şehir şehir
bütünüm yorgun
sen küskün
bö/lün/düm İstanbul..

neyin gerçek, neyin yalan
Ortaköy de ellerim denize düştü
ayan beyan
geçmişten kırık bir dal getirdim
tomurcukları sarı hazan
ağ/la/ma...İstanbul
01.haziran.2010...2010...2010

03 Haziran 2010 111 şiiri var.
Yorumlar (13)
  • 12 yıl önce

    martıların çığlığını duydum göğün güneşinde kaybolmuş yıllarımı kurşunladın...İstanbul

    maalesef haklısınız. Ne söylense İstanbul hakkında haklısınız

  • 14 yıl önce

    Kapılarının binlerce ayrılığa aralar geçmişten geleceğe... ...Ve her yürekte başka yaşar İstanbul. Yüreğinizde soluklanan İstanbul'la tanış olmak ve kaleminizin izleğinde yürümek güzeldi. Kutluyorum.

  • 14 yıl önce

    😆 müdüranım 😆

    ahhh ahh taksicimi olsam ne 🤐

    vala sustum şiir çok kavruktu bende dayanamadım yazdım :)

    tebrikler demet demet.

  • 14 yıl önce

    SEVGİLİ HÜLYA HANIM ,

    KAÇ ÖYKÜYÜ GİZLEDİNİZ MARTI KANADINA NASIL BİR ŞAL ÖRDÜNÜZ HÜNERLİ ELLERİNİZLE İSTANBUL SUSTU MU BİLMİYORUM ANCAK , BEN SUSTUM ...

    ŞİİR BİTTİ Mİ ? HAYIR.. BU ŞİİR BİTMEZ HÜLYA HANIM , SÜRMELİ DAHA..YAZILMAMIŞ YA DA YAZILACAK DAHA ÇOOOK DİZE VAR BENCE..

    EMEĞİNİZİ KUTLARIM..

    SAĞLIK , MUTLULUK VE HEP AMA HEP SEVGİYLE KALINIZ..

  • 14 yıl önce

    istanbul da konuşacak hal bırakmamışsın ki konuşsun

    uzun ama çok çok nefis bir şiir olmuş

    yıllar anılarda ve acılarda eksilme yerine

    daha bir büyümesine vesile oluyor ama yinede eyvallah anılara

    böyle güzel şiirlerin yazılmasına vesile oluyor

    tebrikler hülya hanım

    kutlarım