Sustum
Tarifi yok kendini yolcu etmelerin
Ben gittim derinleştirerek ölümün izini
Öylece durdum ıslak bi yağmurun altında
Gidişime sagular seslendirdim.
Buz gibi ve de sessiz parke taşlarının üzerinde
Sonra sonra bağırdım arkamdan
Ne zaman oturacak bu çayın demi ?
Arkaya bakacak gibi olduysan da
Sen ısrarla çekip gittin .
Ben kapana tutulmuş fare gibi çırpınıp durdum
Göğsüm açık yara, ağzım kan oluğu . Yutkunamadım.
Kitabın masada , al yazman ben de kaldı.
Kim bilir ne zaman uğrayacak içimdeki limana
Kendi denizinde dolaşmayan o gemi
Ben çocukluğumun çamurlu yollarında o serkeş çocuk
Azalıp çoğalan sessiz bir taş gibi
Ay ışığında çözülen bir suskunluk artık
Ağır ağır çıkıp gitttiğin o eşikte
Omzuma yüklediğin o son kor ateş
Aldı benden çocukluğumun keloğlanlarını, yedi cücelerini
Çarptı en güzel yirmili yaşların soğuk duvarlarına
Yol bildin, gittin.
Ben sustum
Kendi içimden çekilirken sustum,
Akşam ezanında sustum,
Herkes bağırırken sustum ,
Dilimde kalan o son cümleyi
Hiç olmayacak yerlerde konuştum .
Zaman durdu ve yerinde saydı gidişim
Buğday sarısı tenin çizildi ela gözlerimin içine
Yasın bitmedi ...
Ara holde bir kız çocuğu,donuk bakışlı
Başkaldıran...
Elma ağacında boşlukta salınan salıncak
Sesin bahçade usul usul mırıldanan
Rüzgarla salınan elma ve kavak ağaçları...
Bu evden ruhun gitti de bedenin kaldı Ayşe
Sokaklarını arşınlamış kaval kemiğim.
Fırsat buldukça sayfaları aşındıran o kız
Gelip altını tutuşturup kara çaydanlığın
Bi akşam çayına ortak etti beni...
Çay demlendi.
Gönlümüz de vesselam...
.
Kutluyorum şiirinizi gönülden
Gün Eksilmesin Pencerenizden
Saygılar Sevgiler