Takıntının Karanlık Dansı

Bir su sümbülüsün, kirli sularında yetişen yaşamın...
Zehirli çiçeksin ya, bataklığında açarsın yalanların...
Birer harftir her yaprağın, şifreler binlerce gerçeği
Köklerinse korkunç bir böcek soyudur, derinlerine sızmıştır ruhunun
Kurumuş bataklıkların sisli ve boğucu özlemleri var gözlerinde
Binbir suratın o acımasız maskesi, mezar taşıdır güzel yüzünde
Sessiz ve ürkütücüyken gülüşlerin
Çürümüş nefes sesidir kulaklarında yankılanan!
O dedi ki;
"Senin satırlarında can bulmuş cinnettir fahişeliği"
Dedim ki;
"Cadıdır o bir günahkar, düşmüş bir melek"
Dedi ki;
"Hastalıktır onun için aşk, ölümcül illet
Yılanın ağzında tuttuğu donmuş kelebektir kalbi"
Dedim ki;
"Vazgeçilmez aşkıyım ama, dipsiz karanlığıyım mezarının
İğrenç bir yaratığım, kemirdikten sonra onu yutan"
Kalp kriziydi öpüşlerin, birer anıttı dokunuşların
Sevdalımdın, ölü varlığım, içine gömüldüğüm huzurumdun her sevişmede
...!
Yanan mum aleviyken karanlığında gecenin
Şeytani arzularımdın gölgesiyle dans eden
Zehirli ısırık gibiydin, her orgazmında kanıma karışan
Son acılarıydın aşkın, son çıkışı yalan köprüsünün
Çürüyüp yok olurken gerçekler birer birer
Kendi mezar taşına adını kazıyan hiçliktin, kaybolurken yavaş yavaş...
O dedi ki;
"Yalan ustası, illüzyon sihirbazı
Dahi aldatıyorken kendini, kurduğu tuzağa düşendir aşkta
Bu yüzden filtrelemiştir sana yansıttığı yüzünü"
Dedim ki;
" Olsun;
Yüzüne değil bir çift sahra tepeciğine vuruldum onda en çok
...!
Bir de;
İki dağ arası vadinin yasaklı gizemine çılgınca, dantela ardına perdelenmiş!"
Dedi ki;
"Kör etmiş seni bataklık çiçeği, her çırpınışında daha derinine inmişsin çamurunun
Mahkumsun artık, hapsolmuşsun aşkın zincirleriyle leş kokulu bir bataklığa"
Dedim ki;
"Bataklık mı?
O çürümüş elma gibidir, ışıl ışıl parıldar ay ışığında
Kendi gölgesiyle dans eden bir delidir ah,
Her nefesi feyk bir peyk kalıcı hüsrandır, hayaletidir o bataklık çiçeğinin"
Yeni bir yalan
Yine bir yalan daha
...!
Zindandı ruhunun derinleri
Sessiz birer çığlıktı zincirlenmiş arzuların
Paslı duvarlarında melekler örgütlenirdi günaha o zindanın
Düşmüş bir peygamberse,
ille de senin çocuklarına dokundururdu asasını sebebsiz
Bir gemiydin ah, batıyordun ağırlıyla günahlarının
Çirkin bir yansımansa yoktu asla yalanlarının aynasında
...!
Acımasız parazitiydin kalbimin onu yiyen
En sadık dostunken karanlık, güneş bir lanetti bu yüzden senin için
Bıçak gibi keskinken bir parçası ayın,
hançeriydin ruhumun o ayın en derinlerine saplanmış
O dedi ki;
"Tek başına kendi gölgesiyle dans ediyormuş artık, yalanlarının kalesinde
Ölüme yürüyen hayaletmiş
Bin hüsranmış bin yalanda"
Dedim ki;
"Hiçlikte ruhu kaybolmuş bir aşıktır o, yalan zincirine vurulmuş bataklık çiçeği
Kazdığı çukurda yalnızlıkla boğuşan azizedir
İşkencedir,
sonsuz acılar içinde sonsuza kadar yanan"
Ve
Sonunda dedi ki o;
"Her gece bir fahişe gibi yatağına çağırırken onu
Azizesi yapmışsın ruhunun, affına belki ışığı
...
Söylemedi deme;
Bu kanında dolaşan son alevidir aşkın... Ona göre!"
... Kızıltan ...
Hem güzellemiş şair hem taşlama yapmış sevdiğine. İnanmayı şair seçmiş yine de yalanı görmüş. Çok iç içeydi duygular, zıtlıklar vardı. Finalde son alev denmiş. Sevenin kandili sönmez. Yine de şair bilir. Selamlar. 🌾
https://youtu.be/EQzB_NkcWnw+?si=drRypf5n61gi0J7h