Ünlü Denizcimiz

Ünlü Denizcimiz

- 1 -

İnkabuğu'nun anlattığı hikayeler,

Vallahi, rüya gibiydi

Neşeli balıkçıların arasında,

soğuk-sıcak yudumların eşliğinde,

köz kömür kıvılcımları ve mangalın etrafında,

geç vakitlerde, mahalle kahvehanemizde.

Kestirmeden, Can hep şu tekerlemeyi tekrarlardı:

“Efsaneler hakikate katılıp karıştırılınca,

işte o zaman, gerçek balıkçının

hem oltası hem de kancasıdır.“

Şuna da dikkatimizi çekerdi:

“Üstünlüğün peşine düşersen,

galibiyetler lezzetlidir: ama,

bu tür yengiler vasıtasıyla insaniyeti

rezil ettiysen; o zaman, başka bir yerde,

bu nevi kazançlara rağmen, ebedi an’ın

kederiyle ağlayıp sızlayacaksın!"

Biz bu sözlere, ağırdan, hayret tavırları takınır

"Vay be! Valla-Billa...Harika!"

Diyerek, onu iyice överdik.

Zira, teveccühlerimiz Can’a cesaret verirdi

Dahası, bu nevi kafadan atma ağıtların

enini ve sonunu nasıl zımbalayacağını

sabırsızca beklerdik. Mesela:

“Balıkçıların selamları dengine selamettir,“

derdi Can, “takdir edilen dostu

veya düşmanı tashihe."


- 2 -

Can ve tayfaları

yelken çektiler bir gece, mehtap aydınlığında

Sanki çoşan dalgaların davetlisiydiler

Akşamüstü ziyafet ve balık avı hevesinde,

bülbül olup şakıdılar karga gibi aheste, aynen şöylece:

“Selam! Kara-kaşlı Fırtınakuşu!"

Seyyahlar gibi, torba şeklinde

ağ ile balık tutmak için kullanılan

bir gemideydiler

Esasında, ahır gibi eski bir tekneye binmişlerdi

Tatlı ve nazik rüzgarların

bağrına basılmış,

keskin, bir öteye bir beriye çırpınan

deniz akıntılarını kucakladılar

İlahiler dahil, hep aynı şarkıyı söylediler yolda:

“Hu! dedik be! Ey Gezgin Fırtınakuşu! Hu!"

Daha sonra, gece yarısı, mışıl mışıl uykuya daldılar

Zira, seher vakti onları uyandırıp sıraya dizecekti

Fakat, Can tamamen ziyana katmamıştı

ondaki kuş sütünün ateşli zırıltısını

Onun için, boru gibi yüksek bir sesle,

şöylece ilan etti vaziyetini:

“Kahrolasın! Ey Gezgin Fırtınakuşu!“

Derken, ve tam da boşalırken mesanesi,

dizi kan püskürdü, cumburlop,

düşüverdi denize, ve başladı bağırmağa:

“Gittim-bittim!"

“Ula Uşaklar! Ula Denizciler! Ula Balıkçılar!

İmdat-imdat! Suya düştüm be, yetişin ulan!“

Artık ağlayıp dövünerek, bir de

şunları şöylece ekleyiverdi,

şimdiki biçareliğine:

“Ah-of! Aman! Nerdesin, ey Gezgin Fırtınakuşu?“


- 3 -

Can İnkabuğu uzak

deniz derinlerine düştüğü vakit

"Hasret" adlı teknesinden

daha da fazla sürüklenerek uzaklaşırken,

kıyıya, yani emin ellere

yüzerek ulaşmak delilik olurdu

O an, bu düşünce onu

tiril tiril titretti

Aynı zamanda teknesi

aralarındaki mesafeyi zaten iyice açmağa başlamıştı

Kendi kendine:

“Acaba, ne kadar vakit, böyle batmadan yüzebilirim?"

Diye sordu.

Şansızlığa bak,

karanlık ve derin fışkırılarda ölmek,

nedenine hiç bir ipucu bulamadan,

hayattan göç etmek

Hiç bir şey gibi düğümsüz ve

çapasız cartayı çekmek

Yaslı, hazin bir haykırışla kükreyiverdi,

bizim Can-Can baba-torik!

Şuradan-buradan belki

birileri duyar diye ümitlendi

Ama, kısır havadan mukabele

gelmedi

“Of, sürüklen bakalım,

Koca Adam!

Nasılsa, sehere dek yolun var!"

Dedi kendisine, köpekbalıkları yanaşırken beraberine

Buna rağmen, canına kıymayacaktı

Ama, kan kokuları

hiç tükürülmeyen bir yerde,

deniz canavarları inatlı bir tarzda,

takipdeydiler genç dostumuzu!


- 4 -

Hayret ve ibret ola,

nasıl da insanoğlu sıkışınca,

dinini imanını, bin kere inkar etmiş de olsa,

sonunda, gene

O Büyük Yüceliğe yöneliyor!

Köpekbalıkları saldırıya geçince,

kendisiyle birlikte,

Can’ın duaları da iflâs etti

Artık, ecelin yaklaştığı belliydi

Dedi ki: “Kısmet buymuş, gittik!"

“Allahuekber!’

“Lailaheillallah!’

“Asıl Resulullaha, Hz. Muhammete,’

“burada müracaat ve rica ediyorum!’"

Tam bu duaları tekrarlarken

şiddetli deniz köpükleri

kulaklarını çınlattı

Nedense, yarı ayık yarı uykuda,

çöldeki serap misali,

şimdi ufak bir köyün

subaylarına verilenler

geldi aklına

Üç gündür sefil

ve susuz kalan köylü

boynu eğik seyretmişti

tugayın boşanmayan aş kamyonunu,

mahcup askerlerin

çaresiz dudak ısırışını

Yine duydu,

emekli Binbaşı Nuri’nin o gür sesini:

“Gavur müslüman, müslüman gavur olmuş!’

“Zavallı milleti harç etmişler köleliğe!’

“Bu mu bizim vikayemiz?’

“Atam! Vay, vay halimize!’"

Yaradanına canını bağışlasın diye

tekrar yalvardı

Ama, ortada tek gördüğü şey

aç balık yüzgeçleriydi

Etrafında dolaşıp duran,

ısırıya, dişlemeye

hazırlanmakta olan şeyler,

artık gözlerinin önündeydiler!

Neredeyse her taraftan

ona doğru koşuşan iri çeneler,

oraların yırtıcı hale gelmiş

köpekbalıklarıydı

Of-of, onun Hasret teknesi de

yok gibi olunca, Can,

son olarak bitevi

istikbalinden umudunu kesti


- 5 -

İnkabuğu kendine hemen

bir “Elveda!" çekti:

"Keder dolu kadere bak,

demek hayat böyle

sona eriyormuş." Diye mırıldandı

İdrar sularıyla

sirayet etmişti ya denizi!

Şimdi, itibarında

tam adi bir “eşekti!"

Baksana! Hem günahkar

hem fiyakacı,

hem de sarhoş,

bir çıban çeşidiydi o

Bu itiraflarını arz ettikten sonra,

başladı

feragat nağmelerine

Dolunaya uzun uzun

küstahca bakarken,

ölçünmeye yöneldi:

“Ecel çok mu yakın, yahu?"

“Oradaki alaylı nesne,

"uslu dur lan!’

“Zaten tuzağa düşürdün,'

"bari gülme halime!'"

Köpekbalıkları

yanına iyice yaklaşınca, ansızın

eş yunuslar, çifte-çifte

hiç korkusuz hücuma geçtiler

O anda denizin üstünde,

insan gibi ayakta yürüdüler

Can’ın yüreği küt-küt edip kütledi!

Sevinçle hoplayarak,

etrafa vapur gibi dalga saçtı

Keratada mahcubiyet kalmamıştı ki

Ziyadar perileri candan övdü

En ziyade, ziyadar Tanrı’ya şükretti


- 6 -

Mübarek Yunuslar, ona

parlak işaret-fişekleriymiş

gibimsi geldiler

Can'dan hemen isimlendirildiler

Sanki onu muhafaza etmek için

çiftleşmiştiler buralara

Aman kardeşim,

bu ne şehvet, bu ne yiğitlikti!

Havlama bilmeyen,

o mübarek deniz melekleri,

işte böyle,

köpekbalıklarına saldırı yaptılar

Taklacı-Yaşar,

ayaklarının altında sipere geçti

Can biraderimizi

suda sırtında taşıyordu sanki

O kocaman yüzgeçini,

kürek misali kullandı

Bu arada,

Denizkızı Marmara,

suda uçuşlar yaptı,

ve, o deniz canavar takımını aldattı

Allaha şükürler olsun!

Artık, Can, esas durumu anlamıştı

Bu esnada, köpekbalıkları iyice çıldırıp

kendilerini tamamen kaybettiler

Hemencecik, Zinde

ortaya, onların

aralarına dalış yaptı

Harika bir beceriyle,

düşmanların omurgalarını

darmadağın etti

Aynı anda, Nuhi, önden ve arkadan,

köpekbalıklarını hep kovalıyordu!

Ve bu şekilde, geberen iblisleri,

deniz dibinin bitkilerine yem etti!


- 7 -

Muhteşem nadide yunuslar

artık ailelerine

hısım etmiştiler Can’ı

Yenilen köpekbalıkları,

ölülerini yediler

Bizimkinde artık korku kalmadı

Peki, ya bu periler

onu erkenden terk ederlerse?

Tabi, köpekbalıkları

kalbini sofralarına sereceklerdi!

Korkunç, hançer gibi

keskin yüzgeçleriyle

deniz canavarları

sudan yükseldiler ara sıra

Ama şampiyonlar,

şimdilik denizkulağına

yerleşmiştiler

Maksatları,

yeni bir felaketin önlenmesiydi

Böylece, ayaklarını gıdıklarken

'Ciyak-Ciyak' diye

bağırıp seslenerek, onu neşelendirdiler

Fakat, soğuk tavırlı Katil Balinalar

uzak olsalar da, şimdi su yüzüne çıkınca

Can kardeşin korkusu yenileniverdi

"Zatıali!" Diye haykırdı göğe:

“Allah aşkına, bu ne biçim imtihandır bana?"

“Ey devri zaman, nerede bizim tekneler?"

Diyerek, yine şüphelenmeye başladı

Ama kurtacıları,

yeniden paniğe kapıldığının

farkına vardılar

Neşeli ve şakacı tarzda,

hoplayıp zıplayarak,

onun gayrı-makul düşünce kaygısını

engellediler


- 8 -

Bir ileri bir geri,

yüzüp-geçiverdiler

Bundan sonra,

Can onların himayesindeydi

Onu sevgi ışıklarıyla

aydınlattılar

Varlığının bu denk

yüksekliklerinde,

Can ön-deyisel bir rüya gördü

Vasıtısıyla,

sevinç içinde çığlık atmak istedi

Ama, Katil Balinalar,

bigâne geçip-gittiler

Onun deri-kemik paçasına,

veya kalçasına,

hiç bir ilgi veya özen

göstermeden defoldular

Nedenini yunuslar mı ortaya koydu?

“Şükürler olsun, Zatıali Kerim!"

“Şükürler olsun, Zatıali Nezaket!"

“Şükürler olsun, Zatıali Bereket!"

Böyle tekrar-tekrarladı,

şarkı gibi,

kutsal ibadet duasını

Köpekbalıkları çoktan ortadan kaybolmuştu

Denize bir dalıp bir çıkan kurtarıcılarıyla birlikte,

selamete ve de çabucak ulaşacaktı kendi evine


- 9 -

Güneş, parlak yüzünü gösterirken

Can, teknesinin ona doğru

süratle gelmekte olduğunu gördü

Biraz sonra,

yoldaşlarına kavuşacaktı,

Gemide moral gayet yüksekti

Hasret ile aynı sürat ve sınırda,

yunuslar süzülüp, sanki suda kayıyorlardı

Çoşkun bir neşeden galibiyet alan bizim uşaklar,

sevinçle ağladılar

O zaman, imdada yetişen gözler durumu

şahsen kendileri de gördüler

Minnet dolu, titrediler hepsi

Çektiler denizden olta ve kancalarını

O günün kutsal bir gün

olduğunu kabullendiler

Dediler ki,

bütün denizciler bugünü

ve yarın da bu tür günleri

hep kutlasınlar

Yunuslar tekrar-tekrar,

denize dalıp çıkarken,

Can, içtenlikle, veda gözyaşları döktü

Balıkçılar, ayağa kalkıp,

taydaşlarına çaktılar selamı!


- 10 -

Meşhur denizcilerimiz, yelken açıp sahile yanaştılar

Şimdi onlara, yeni bir yunus kültürü aksetmişti

Ama, Can onları bir daha görmek istiyordu

Baktı ki,

dalış yaparken, püskürüleri epey zahmetliydi

Nuhi, beyazdan ziyade allık püskürdüğü için,

Uşaklar,

yine endişelenmeğe başladılar

Can, korkuyla tayfalara soruyordu:

"Kan mı kusuyor benim meleğim?"

“Onun şimdi benim yardımıma ihtiyacı mı var?"

Dosdoğru teknesiyle onlara ulaşıverdi

Fakat yunuslar,

"Daha emin ellere," deyip uzaklaştılar

Tekrar, bir aşağı bir yukarı dalışa geçtiler

Ah, nasıl da havaya fırlayıp, deniz rüzgarına kamçı sallıyorlardı

Bu melek taklacıların taburu karşılaşırken

Can, onların toplanıp, selamlaşmalarına şahit oldu

Sonra, hepsi sıraya dizilip, deniz meskenlerine doğru yol aldılar

İnsan ve yunus, böylece ve bundan sonra,

hakiki bir dostluk kurmuş oluverdi!



Not:

Serbest nazım. Şiirsel hikaye. Her tür yoruma açıktır, buyrunuz. Umarım, tasarım ve yazılımında, bana verdiği zevk sizi de hoşnut edici olur. Tüm okurlara, selam ve saygılarımla. 



24 Ekim 2025 23 şiiri var.
Yorumlar