U/yanış

mavi portakalıma (yeşim ırmak çiçek"e) 



ölen bendim

u/yanış arifesinde

rengi kırmızıya çalan

göğ tarikatının lanetli soluğuyla


öncesi k’ayıp bir lisanla yazılmış

üryan bir gecenin eyzün esintisi

göğsümü deşen çığlık sesleriyle azap kuşları

saklı kentimde


tel örgülü

eşkıya ağıtlarla süslenmiş

bağrımın sevi coğrafyası

talan edildi

saçlarının leyl karasıyla

göç yollarında kürdi gözlerin menzilim

gidemem senden uzağa


şerh düştüm acıya

lâl sayhaların buruşukluğun da

atıp kendimi bozkırın sarı okyanusuna

kırık kemiklerinden köprü yapacağım

Adem’in


kibrin sularında kanadı kırık Anka

kül karası geleceğe nasıl baksın umutla

tan kızıllığında Mezopotamya

ü r y a n

cennet suyundan döllenen melek

sallanır kollarımda

kan pıhtılaşmasında elzem

’Aden koruyucusunun sarkacında’ çocuk

ağlamaklı travma


tahta beşiklerde bez bebek hülyâsı

destur şeytana

korunaklı duayla

çevşeninde

encamı olmayan huzurla

daha kaç a’sır saklayacak koynunda yarınlar

güftesi anonim türküyü ç’alıp

gidemem senden uzağa



şarap gülüşlüm

hep çatışsam da kendimle dar-ı- dünya da

sen rahat uyu kollarımda

16 Haziran 2019 51 şiiri var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (3)
  • 4 yıl önce

    Yeşim çiçekleri hep ırmak kenarlarında devşirirmiş. Çok hızlı büyürlermiş. Rüzgâra, sele, doluya çok dayanıklı olurlarmış. Çetin çiçeği de derlermiş o yüzden ona. Kokusu desen dillere destan. Bir gün bir yavru hindiba gelip konmuş üzerine.Ağlayan gözleri öyle mutsuz, öyle üzgün. Annesinden ayrılmış meğer bir nefesle. Sarmış onu yeşim çiçeği sımsıkı. "Korkma" demiş. "Gövdem ikimize de yeter. tutun bana sen. ağlama." Derken bir de kırmızı küçük gelincik takılıp kalmış onlara. Onu da kucaklamış yeşim çiçeği, bırakmamış hoyrat rüzgâra. Aradan aylar geçmiş mevsim kış olmuş. Gökyüzünden pamuk gibi kar taneleri dökülmeye başlamış. Üşümüş o güzel çiçek ailesi..Yavru hindiba erimek üzere, kırmızı gelincik dağılmak üzereymiş. Yeşim çiçeği kökünde ağrı hissetmiş. Bu büyük aileye kökü dayanamayacak gibi görünüyormuş.Çaresiz nehre seslenmiş. "Ey güzel nehir, telâşlı nehir, coşkulu nehir, zor durumdayım üç can taşıyorum üzerimde ama köküm topraktan koptu kopacak, bana yardım et" Nehir ses vermiş yeşim çiçeğine. "Sal kendini korkma ben seni taşırım en uygun yere" Tüm gücünü toplayan yeşim çiçeği cesur bir hamleyle sökmüş kökünü toprak anadan. "Tutunun korkmayın bana, sizi kurtaracağım" demiş. Atmış kendini buz gibi nehre. Nehir onları uzun bir zaman taşımış korumuş her türlü olumsuz şartlardan. Sonra masmavi bir göğün altında, kelebeklerin uçuştuğu çok güzel bir yere getirip toprağa doğru itmiş. Kök salmış yeniden yeşim çiçeği. Ama artık çok daha güçlü, çok daha naif, çok daha güzelmiş.. O gün bu gün o yerde hindiba, gelincik ve yeşim çiçekleri tek bir çiçek olarak büyürmüş. yağmura boraya, doluya dayanıklı tek çiçek olarak.. Görmek isteyenler o ırmağı boylu boyunca gezerlermiş ama nafile.. Güzellikleri, iradeleri, naiflikleriyle göğün altında o beldede kimselere görünmeden uzun uzun yaşarlarmış......bb

    Yeşim Irmak a benden küçük bir armağan... Sevgi çiçekleri büyüsün hepinizin de ellerinizde..