U/yanış
mavi portakalıma (yeşim ırmak çiçek"e)
ölen bendim
u/yanış arifesinde
rengi kırmızıya çalan
göğ tarikatının lanetli soluğuyla
öncesi k’ayıp bir lisanla yazılmış
üryan bir gecenin eyzün esintisi
göğsümü deşen çığlık sesleriyle azap kuşları
saklı kentimde
tel örgülü
eşkıya ağıtlarla süslenmiş
bağrımın sevi coğrafyası
talan edildi
saçlarının leyl karasıyla
göç yollarında kürdi gözlerin menzilim
gidemem senden uzağa
şerh düştüm acıya
lâl sayhaların buruşukluğun da
atıp kendimi bozkırın sarı okyanusuna
kırık kemiklerinden köprü yapacağım
Adem’in
kibrin sularında kanadı kırık Anka
kül karası geleceğe nasıl baksın umutla
tan kızıllığında Mezopotamya
ü r y a n
cennet suyundan döllenen melek
sallanır kollarımda
kan pıhtılaşmasında elzem
’Aden koruyucusunun sarkacında’ çocuk
ağlamaklı travma
tahta beşiklerde bez bebek hülyâsı
destur şeytana
korunaklı duayla
çevşeninde
encamı olmayan huzurla
daha kaç a’sır saklayacak koynunda yarınlar
güftesi anonim türküyü ç’alıp
gidemem senden uzağa
şarap gülüşlüm
hep çatışsam da kendimle dar-ı- dünya da
sen rahat uyu kollarımda
Yeşim çiçekleri hep ırmak kenarlarında devşirirmiş. Çok hızlı büyürlermiş. Rüzgâra, sele, doluya çok dayanıklı olurlarmış. Çetin çiçeği de derlermiş o yüzden ona. Kokusu desen dillere destan. Bir gün bir yavru hindiba gelip konmuş üzerine.Ağlayan gözleri öyle mutsuz, öyle üzgün. Annesinden ayrılmış meğer bir nefesle. Sarmış onu yeşim çiçeği sımsıkı. "Korkma" demiş. "Gövdem ikimize de yeter. tutun bana sen. ağlama." Derken bir de kırmızı küçük gelincik takılıp kalmış onlara. Onu da kucaklamış yeşim çiçeği, bırakmamış hoyrat rüzgâra. Aradan aylar geçmiş mevsim kış olmuş. Gökyüzünden pamuk gibi kar taneleri dökülmeye başlamış. Üşümüş o güzel çiçek ailesi..Yavru hindiba erimek üzere, kırmızı gelincik dağılmak üzereymiş. Yeşim çiçeği kökünde ağrı hissetmiş. Bu büyük aileye kökü dayanamayacak gibi görünüyormuş.Çaresiz nehre seslenmiş. "Ey güzel nehir, telâşlı nehir, coşkulu nehir, zor durumdayım üç can taşıyorum üzerimde ama köküm topraktan koptu kopacak, bana yardım et" Nehir ses vermiş yeşim çiçeğine. "Sal kendini korkma ben seni taşırım en uygun yere" Tüm gücünü toplayan yeşim çiçeği cesur bir hamleyle sökmüş kökünü toprak anadan. "Tutunun korkmayın bana, sizi kurtaracağım" demiş. Atmış kendini buz gibi nehre. Nehir onları uzun bir zaman taşımış korumuş her türlü olumsuz şartlardan. Sonra masmavi bir göğün altında, kelebeklerin uçuştuğu çok güzel bir yere getirip toprağa doğru itmiş. Kök salmış yeniden yeşim çiçeği. Ama artık çok daha güçlü, çok daha naif, çok daha güzelmiş.. O gün bu gün o yerde hindiba, gelincik ve yeşim çiçekleri tek bir çiçek olarak büyürmüş. yağmura boraya, doluya dayanıklı tek çiçek olarak.. Görmek isteyenler o ırmağı boylu boyunca gezerlermiş ama nafile.. Güzellikleri, iradeleri, naiflikleriyle göğün altında o beldede kimselere görünmeden uzun uzun yaşarlarmış......bb
Yeşim Irmak a benden küçük bir armağan... Sevgi çiçekleri büyüsün hepinizin de ellerinizde..