Vaveyla
göğsüm kırk bin yerden kırık
çağ şeyh doğurmaz bir vakitte
alnıma koyduğum şu dağınık orman
suyu ateşle söndürsün diye
geldim kapına işte
ah kalbimin
viran evinin kilitli kapısı
sana koştuğum şu dağları omuzlamaz mı hiç
toprak
ve ak diye bellediğim kuytuya
sığdıramadığım baharı
on iki yerinden vuran şu çocuk
uçurtmasından kopan bir ip değil de nedir
dedim
bağlanmak için temas etmek gerekmez be
söylesene pirim
rüyaya rüya aldım, atlara taylar koydum da
koşmak için ayaklar vurdum renklere
yine de gidemedim bir santim
aç vadilerini düşenlere şimdi
güneşin yüzünü yırtan arsız yalnızlık
sana akıyor tuttuğum şu halsiz hayat
ne denir ki arta kalmış olana
veda mı heba mı
göğsüm kırk bin yerden kırık.