Veda Havası

Kapı aralığından bakıp kaçan bir aklım var;
Ve kimseyi buna inandıramıyorum...

Silkelendim ve ölüm düştü yakamdan.
Kasıklarımda sızlayan can gibi,
kadınlığımın avuçlarında peyda olan bir tebessümü çiğnedim az önce...
Payıma suskun bir hüzün kaldı.

Yazmak neydi?
Yaşamak,
Nefes alıp vermek
Ve bir gün aldığım nefesi sonsuza kadar içime hapsetmek neydi?

Deli bir mevsim baş gösterdi iklimimde.
Nice zamandır yazmayı inkâr eden zihnimin iğfal ettiği
kelimelerimi çekip çıkaramıyorum bu hayattan.
Ömür biçilmiş bir hikâyenin,
kitap aralarına hapsolmasından duyduğu hicap gibi,
hicap duyuyorum sıkışıp kaldığım bedenden.
Özgürlüğüme denk bir ölüm muştuluyorum.
Gecenin gözlerini kapattığı bir coğrafyanın
hengâmeli düğün alaylarına sürüyorum yüreğimi.
Toz toprak bir yemin dökülüyor dilimden.

Kalemi kelamına denk bir âdemoğlu yaratıyorum.

Ruhumun ne vakittir kapalı duran kapısı aralanıyor bir gece vakti.
Derin bir nefese muhtaç kalmış ciğerlerimi dolduruyorum;
taze bir nefes,
serin bir huzur,
sonsuz bir ihtişam istiyorum...

Vakti geldi artık diyor içimde peydahlanan delişmen ses;
İçinde salınıp duran orospudan,
beynini kemiren sofudan,
güpegündüz altını ıslatan kız çocuğundan bir kalemde kurtulmalısın.
Kadın yanını kesip atmalısın
cennet anaların ayakları altındadır telkinlerine kulak asmadan.

Yeni bir cennet var etmelisin
cehenneminden arda kalan artıklardan.
Senin kaburgandan var olmalı belki de adem.

Kendi içinde en saçma şekilde sorgulanan hayatları
boğazlamak isteyen bir cani dolaşıyor fikrimde.

İstesek,
yanılsamalara göz kapayabilecek kadar gerçekçi bir düş görmeye başlayacağız.

Yorgunum...
Yoğun idrar kokulu küflü bir duvar kenarında bile
uyuyup kalacak kadar yorgunum...
Kimseye ilişmeden hayatlarının bir köşesinde kıvrılıp yatacak kadar,
belki de küskünlük.
Tokat gibi,
beklemediğim anlarda yüzüme çarpan hataların
ve ihanetlerin kıyısında,
esse bir çığlık,
gözümü kırpmadan boşluğa kendimi bırakacak kadar mecalsizim.

Yazıyorum,
Bıkıp usanmadan,
denilenlere aldanmadan,
ambulans seslerini,
çocuk bağırışlarını,
zihnimin içinde yüzüme dalgasını vuracakmış gibi
gerçekçi duran denizin hışırtısını dinleyerek yazıyorum.

Bir süre yokum aranızda...
Kesip tüm beşerle irtibatımı,
hayatın tezgâhladığı alicengiz oyununu çözmeye gideceğim.

Fark etmeyeceksiniz ama;
selamınız karşılıksız kalmasın diye yerime bir korkuluk diktim,

Ve sıkıca tembihledim;
Ben yokken ruhsuz bedenlerinize yüksünmeden yarenlik etsin...


Ekim'2011 Aydın...

15 Ekim 2011 176 şiiri var.
Yorumlar (3)
  • 12 yıl önce

    evet Ömer bey; kullanmak zorundayım, argo gibi hayatın tam ortasındayım çünkü... Kınama hakkınıza saygıyla; aynı saygıyı yazma hakkıma göstermeniz dileğiyle...

    çünkü bir şiirimde aynen şöyle demiştim, ''argo bu hicap duyan okumasın efendi der, adının anlamı kaderine ters bir şair eskisi''

  • 12 yıl önce

    yazdığınız her şiirde galiz kelimeler kullanmak zorundamısınız... farkında değilseniz geriye doğru bir kaç şiirinizi okuyun ve göreceksiniz aynı galiz kelimeyi kullandığınızı...bu sebeple kınıyorum sizi...

  • 12 yıl önce

    Gecenin gözlerini kapattığı bir coğrafyanın hengâmeli düğün alaylarına sürüyorum yüreğimi. Toz toprak bir yemin dökülüyor dilimden.

    Kalemi kelamına denk bir âdemoğlu yaratıyorum.

    şiir yazmanın gücüdür ak kağıda düşen,

    kutlarım

    sevgiyle kalın...