Vuslat

İki ayrı can
İki filiz
Yol buldu boyun verdi topraktan
Göğe avuç açtı dilendi
Yağmur yağdı can verdi yaradan
Taze toprak kokusu
Yağmurun hemen ardından
Reçel gülleri buram buram sindi şehre
Açıldı gül goncalar
Bülbülün sesi gelir bahçadan
Ayrılık acıdır
Her dilde
İster iki fidan gül
İster dalda bülbül
Sen ve ben
Çatamadık yollarımızı
Geçemedi ruhumuz birbirinden
Alnıma yazıdır çekerim dedim
Boğazıma yumrudur yutarım dedim
Geçmesse yüreğimden atarım dedim
Yarabbi ne onulmaz yara imiş!
Hasretin sancısı
Yumuşak pamuk teninin kokusu
Tebessüm edince yanağın kuytusu
Beni ölünce gömsünler o çukura ...
Tek dileğim bir kez daha görmek
Zeytin karası o gözler
Gözlerin
Unuttu mu beni harbiden?
Yaram
Ah
Yaram...
Ne ilaç fayda eder tenime
Ne de merhem kapatır bu yarayı
Kanıyor her dem her gece
Zonkluyor diş ağrısı gibi
Kifayetsiz kalıyor tüm dünya tüm çaba
İlacı sen misin?
Yoksa yokluğun mu ?
Neye yarardı sen olsan yanımda ?
İliklenseydi düğmemiz
Büyür müydü bu kadar
Sen
Çığ gibi içimde kükreyen o yıkım o ateş o soğuk
O sel
Büyür müydü hiç bu kelimeler
Yani sevdiğim
İçimde bu kavuşturamadığım
Ulaşamadığım imkansız
Sevdanın esiri bir beden
Kölesi olduğum ütopya
Belki ilerde rastlarım etine
Merhaba demeden geçer giderim
Kavuşmanın verdiği bitkinlikle
Yaşamaya ne gerek kalır
Hasretin olmasa bu dünya da...