Yağız Ziya
Toprağa gömüş kalemi, defteri
             Umutlarının üstüne çizik çekerek yürüyor Ziya.
             Elinde heybesi, belinde kazması, 
             Harmanda aramaya başladı rızkını, okuyacaktı güya
             Ne olduysa, dev gibi babası düştü yataklara
             Garibim Ziya'nın hayalleri uçtu uzaklara
             O, Koca Bayram'ın oğludur, altından kalkar elbet!
             İsyan etmez halına, düşmez tuzaklara
             Heybesinde hayatın sancılı yükü,
             Ağır geliyordu ince beline hiç çaktırmasa da
             Hasta annesinin buğulu gözlerinden toprağa damlayan çaresizlik,
             Bir tohum olup yeşerecek belki de umut kapılarını aralayarak...
             Bazen haykıran bir sükûtla kendi kendine:
            ?Ben ailemin direği, ailemin neferiyim
             Feda olsun bu can onlara, savrulsun ümitlerim
             Ne gelirse Hak'tan gelir, yıldıramaz keşkelerim
             O isterse, tekrar yeşerir ümitlerim?
             Diyerek, vurdukça vuruyordu toprağa kazmasını sallayarak
             Zaman dur durak bilmiyor, hayat ipliğini doladıkça dolar
             Günler, aylar birbirini kovaladıkça kovalar
             Güneş altında, Ziya'nın teriyle ıslanır kupkuru ovalar
             Ateş düştüğü yeri yakar, siz keyfinize bakın ağalar!
             Benim bu halıma ancak düşenler ağlar
             Serzenişiyle köy kahvesinin önünden eve gidiyordu Ziya
             Kapı eşiğine geldiğinde, holdeki anasına dönerek:
           ?Bakracı yere indir hele, diyeceğim var sana
             Irgatlıktan bir şey çıkmıyor, izin ver şehre ineyim ana!
             Bakarsın bir iş bulurum, ümidim Hak'tan yana
             Üzülmeyesin gözü yaşlı anam, bu yürek gurbete  dayana
                         Koca Bayram, yağız oğlunu duymuştu
                      Gözünden sadece iki damla yaş dökülmüştü
                      Ve aslan evladını yanına çağırarak:
                     ?Demek oğul gidiyorsun ha uzaklara
                      Özlemim gayrı düşecek tutsaklara
                      Şunu bilesin oğul!
                      Hasretini her daim soludukça,
                      Siyah saçlarım karışacak aklara?
                     Ahde vefa ikliminde çiseleyen yağmur altında,
                     Sükût-u hayale dalmıştı Ziya
                     Magma misali hayatının en sıcak katında,
                     Lavlara karışır oldu hayalleri umut dağında
                     Ah, hayat ne zormuş be ana!
                     Elveda vakti geldi, dua edesin ha bana
                     Dilerim, dönünceye dek bir şey olmaya sana
                     Sabah, akşam dua edecem ben yana yana
                         
   **Bu şiir; gerçek hayatta, yaşanmış bir dramı mısralarla ifade ettiğim bir şiirdir.  Ziya şu an, 26 yaşında genç bir öğretmendir.**

😙 yüreğine sağlık kutlarım👍👍👍👍
hayat herkeze aynı pencereden bakmıyor malesef🙂
öykü tadında dizelerdi tebrikler ibrahim
ne mutluki ziya kendini kurtatmış sonunda 🙂