Yoksulun Sofrası
Bir çocuk oturur, boş tencerenin başında,
Gözleri annesinin ellerine takılı…
Anne susar, kaşığı döver tenekeyi,
Sanki sesle doyuracak yavrusunu.
Bir işçi iner karanlık maden kuyusundan,
Ellerinde kömür, gözlerinde gece.
Omuzlarında alın terinden ağır bir yük,
Ekmek kokusunu bile borçla taşır eve.
Bir kadın, pazar yerinde çürük domates toplar,
"Yarın aç kalmasın çocuklarım" diye.
Satıcı bakmaz bile yüzüne,
Ama kalbi bin hançerle delinir sessizce.
Kimi saraylarda şatafat sofraları kurulur,
Altın tabaklarda iştahlar kabarırken;
Bir başka köşede, yoksulun duası yükselir:
"Tanrım, biraz adalet serpiştir bu dünyaya."
Ama bil ki; gölgeler sonsuza dek sürmez,
Bir gün uyanır sokaklar, meydanlar, yürekler.
El ele verince çoğalır ekmek de, umut da,
Ve aç çocukların gözlerinden doğar güneş.
Ve biz susarsak, bu suskunluk ağırdır,
Taşır gökyüzü, taşır toprak, taşır insanlık.
Bir gün, aç çocukların gözlerinden
Bütün hesaplar sorulacaktır.