Yoksunluk!

Hava soğuk,
Ellerim buz...

Yüreğim ateş alazı!

Sorular, binlerce ve ardı ardına...

Sorular hiç durmadan yığılıyor zihin labirenti hislerimin kapısına!

Ne zaman? (!)

Ne zaman doğdun?

Ne zaman doğurdun?

Ne zaman üfledin sur niyetine son nefesini?

Kısır hayallerini ne zaman büyüttün?

Hadi söyle, şu eteğine yapışan laneti ne zaman çağırdın kendine?

Çoğalamadığın için fırlattığın kahırları ne zaman aldın en derine?

...

Artık yeter (!) diye ne zaman bağıracaksın yüzlerine?

Sus!

On, dokuz, sekiz, yedi...

Katıksız tükettiniz yakarışlarımı...

Ziyan oldu, çeyizime sarılı göbek bağı hayallerim...

Dedim ya, hava soğuk,
Ellerim buz...

İnsanlar acımasız...

Bir cenin ürkekliğinde soluk alıp verirken sen,
Anlamazlar...

Kemiklerin erirken düşüncelerinin köşesinde,
Dinlemezler...

Aylar geçer...
Sonra yıllar, yıllar geçer...

Susmazlar...

Peşi sıra sen, her mayısın on dördüncü günü dökersin yüzünü asfaltın en ziftli haline...

Kapılar kapanır,
Kapılar açılır...

Sen hep yalnız kalırsın!

"Laneti lütfuna merhem ömrüm,
Bir ömür süreceğim seni şakalarıma" der akıtırsın bir kaç damla en derin yerine Boğaz'ın...

Anlamasınlar...

Aç, tokun...
Var, yokun halinden ...

Bilmesinler...

Gece,
Hüzün ...

İmtihan!

İlla ki...

05 Kasım 2018 23 şiiri var.
Beğenenler (1)
Yorumlar