Zalim
Bir gün bir meydandan geçerken içim sıkıldı aniden
İlk gördüğüm banka oturdum şuursuz
Elim çantamdaki kâğıda ve cebimdeki kaleme gitti
Ne yazdığımı bilemediğim onca cümle alem alem döküldü
Ağzına kadar dolmuş yüreğimden bembeyaz kâğıda
İçimden geçen onca fırtına artığı feyezanlar
Layıkıyla kelimelere dökülemedi elbette
Sadece sahip olduğum cümlelerle süslendi mısralar
Anlatamadım kendime de bir başkasına da içimdeki sırrı
Kimselere soramadığım gibi ifade edememek de ayrı sıkıntı
Öğle güneşi altında ışıksız kalan bir ama idim önce
Güneş yakmıyor, rüzgar üşütmüyordu ne bedenimi ne ruhumu
Kısık sesle edilen dualar kadar sessiz ve derinden gidiyordu
Ne olduğunu bilmediğim bu esrarengiz ve korkutucu halim
Ancak kuru odun ateşindeki çıtırtılar kadar bir ses çıkarıyordu
Durmaksızın yanma hissi ile kavuruyordu kurumuş gönlümü
Acı desen, hissedilmiyor bedenimde ama içerde bir şeyler var
Dumansız yanan kor olmuş bir ateş mangaldan çıkmaya çalışıyor sanki
Biraz daha büyük alanları yakmaya namzet bir seyir içinde
Yetmiyor ona, yüreğimden gökleri çınlatan çığlık
Ona göre hala kuru odun çıtırtısı
Yakmalı biraz daha, bu ateşin emirlerinin geriye kalan kırıntısı
Nihayet zaman ile hemhal olunan bir devirde çıkardı kendini
Yangın yerini mahşere çeviren o büyük gürültüsüyle
Çıkageldi karşıma ve onca hıncını saldı suskun, savunmasız ruhuma
Muzaffer bir komutan edasıyla ayağını bastı göğsüme
Bir daha da kaldırmadı zalim.