Köye Dönüş

Yol sapağında köhne bir minibüs frenledi. Önce öne doğru yüklendi, silkindi muvazenede kaldı sonunda.
Şosenin ince tozu bulut gibi havalandı sonra genişleyerek dağılıp kayboluverdi. Orta kapı açıldı, bir valiz uzandı içeriden, bunalıp da bir an önce dışarıda hava almak ister gibi. Sonra alçak tavanından dolayı kendini iki büklüm hacimleştiren, orta yaşlı bir adam göründü, temkinlice indi aşağıya. Simsiyah rugan ayakkabıları ile bir kaç adım attı.
Hemen hareket etti minibüs toz bulut kaldırma işlevini tamamlayarak.
Adam çok yorgun gözüküyordu valizini taşımakta zorlanıyordu,
yürümek zorunda olduğu epey uzun yolu vardı. Kestirmeden gitmeye karar verdi, yolu terk etti. İflasa duçar olmuş müflis tüccar gibi omuzlar çökmüş,
mecalsiz adımlarına naklini sağlatmaya çalışıyordu
Yürüdü, durdu sağa sola bakındı biraz daha yürüdü.
Kuruyan otların diplerindeki, biriken nemden beslenerek tazelenen yemyeşil körpe çayırlardan yürüdü,yürüdü...
Sanki tırpandan azada kalmanın coşkusuyla uzamış
kuru otların çatırtısından başka karşılayanı yok
Yurt dışından dönüyordu, gurbeti uzun sürmüş, ilk defa ama bir daha ayrılığı yaşamamak üzere köyüne geliyordu. Hiç haberleşememişti köydeki ailesiyle... Anasını babasını çok özlemişti, kendisini beklediğine inandığı bir de yavuklusu vardı.
Dinlenmek için oturduğu iri taşın üzerinde onların hayallerini kurmaktan epey zaman kaybetti fakat dinlenmiş, biraz kendine gelmişti.
Sağ elini ceketinin sol iç cebine soktu, bir sigara paketi ve çakmak
çıkardı. Paketin jelatini sıyırdı, karton kapağını açtı bir tane dudaklarına sıkıştırdı. İki hamlede ateşlenen çakmağının kısık alevi ile yaktı. Derin bir nefes çekti bir nefes daha...
Sonra duman altı oldu. Minibüsün kaldırdığı toz bulutu gibi yükseldi çıkardığı dumanlar..
Çok yorgundu, dinlenmesi yorgunluğunu hafifletmiyordu, hayırlısı ile köye bir varabilseydi.
Hayli yaşlanmış olan ve ihtiyarlıklarını yaşayan annesi ,babası ile karşılaşmaları nasıl sahnelenecekti. Senaryolar yazıyordu kafasında. Yorgun kalpleri onu görmeye nasıl dayanacaktı.
Önce ellerini öpecek sarmaşık gibi dolanacaktı kollar hasretle.
Annesinin ellerinden o özlediği kavrulmuş unla yapılan helle çorbasından içecekti bir iki tas sıcak sıcak..
Ahşap ve kalın kerpiç duvarlı evlerinin serin odasında, yün yer yatağında kalın yorganın altında mışıl mışıl uyuyup arınacaktı onca yıllık
gurbetin ve uzun yolun yorgunluklarından.
Sonra hala beklediğine inandığı yavuklusu ile evlenip, arazi alacak. Ziraat ve hayvancılık hatta arıcılık yapacaktı. Bunun için belgesi bile vardı.
Köy uzaktan göründü yeşillikler içinde, küçük bir cennetti sanki doğasının güzelliği başka bir yerde yoktu. Böyle geçirdi aklından belki de
özlemi ve planları onu böyle düşündürüyordu.
Yorgunluğun yerini şimdi heyecan almıştı, sanki başka bir vitese geçmişti kalbinin atışları hızlandı.
Sulama arklarından, derin su oyuklardan dikenli sazlıklardan
atlayarak patikadan yola çıktı bu kez. Elleri çizik çizik oldu, kumaş pantolonu rençber giysisine döndü. Ceketin sol cep hizasında bir yırtık oluştu.
Çok şükür geliyordu artık köyüne dönüyordu. Dalgınlıkla bir hayvan
dışkısına basıverdi. Rugan ayakkabılarda büsbütün kirlendi etrafa derin bir koku sardı. Yol çok bozuk sanki dere yatağıymış gibi. Şimdi su yok ama
bıraktığı çamur yılan gibi kıvrım kıvrım. Anlaşılan dün oldukça yağmur yağmış buralara diye aklından geçirdi. Çamura göre bir sağ tarafa bir sol tarafa sekerek gidiyordu ki henüz görünmeyen caminin minaresinden bir
mikrofon çınlaması arkasından hocanın salası başladı. Durdu hem dinlemek biraz da nefeslenmek için. Hocanın okuması bitti arkasından
Cenaze Merhume .............
İlk golü yemişti bir sıfır mağluptu artık, yolda rastladığı delikanlıdan malumatı derinleştirdi,
Yavuklusu idi. Beklediği gibi çıkmıştı hala ümitle beklemişti kendisini konuştukları gibi. Ama dert yumağı olmuş zavallı taliplerine direnmiş ailesine direnmiş direndikçe güç kaybetmiş ve bugün de ............
Yorgun argın doğru camiye gitti. Orada rastlaştı birkaç eski dostla.

Sohbetler hiç iç açmıyordu. Yorgunluk bitkinlik yerini bedbahtlığa bırakıyordu. Bir an önce kavuşmak için çırpındığı anası sekiz babası da beş yıl evvel oğullarına nispet eder gibi sonsuzluk gurbetine gitmişlerdi.
Şadırvana gitti,..Başı dönüyordu önce ayakkabılarını bir güzel temizledi. Ceketini astı abdestini tamamladı ama iyi görünmüyordu birden
terlediğini hissetti, gözleri karardı yana kaykıldı çantasının üzerine yığılıverdi.
Şimdi omuzlarda iki mevta taşınıyordu, merhum ve merhume
birlikte götürüldüler yan yana ebedi istirahatgahlarına anası babası da
oradaydı vuslat oluşmuştu artık.
Köyün çobanı yanık yanık hasret türkülerini okuyor, dağ bayır sedalaşırken,.. Ayağındaki rugan ayakkabılar kah köyün içinde kah mezralarda dolaşıyor yarım kalan özlemlerini tamamlıyordu...

01 Mart 2010 4-5 dakika 15 öyküsü var.
Beğenenler (2)

Henüz beğenen olmamış :(

Yorumlar (7)
  • 14 yıl önce

    Giriş, eski filmlerimizin çoğunun başlangıç sahnesi gibi olsa da anlatımı başarılı. Gelişmede bir ölüm beklentisi oluşuyor ki yaşlı olmaları nedeniyle ana babadan birisi olabileceği akla geliyor. Yavuklusunun salâsının okunmasını duyması tam bir sürpriz. Yetinilmemiş, ana babanın daha önce ölmüş oldukları öğrenilmiş. Bütün bunları kaldıramayınca "esas oğlan" da ölmüş. Öykü artık tam bir eski Türk filmidir. Geride kalan rugan ayakkabılardır.

    Keşke bu kadar ölüm olmasaydı.

    Ayrıntıların çok güzel tasvirlerle yansıtılması öyküyü kurtarıyor.

    Kutluyorum.

  • 14 yıl önce

    Abidin Bey öncelikle değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Sizin eleştirileriniz benim için kıymetlidir, Ama açıklama yapmam gereğini duydum. Bu öyküyü yazarken bir kurgulama sözkonusu değildi. Bir adam aldım onu yürütüyordum tasvirlerle.. Ve bir kalemde yazmadım bu öyküyü. Arada bir üç beş satır yazarak devam ediyordum adamı yürütmeye, Yazdıklarıma şöyle bir baktm ki bayağı uzamış gitmiş. İş Romana dönüşecek. Hem uzun yazıp okuyanı sıkmayayım ve hemde sonuca bir an önce varayım isteğinden öykü bu şekilde devam etti ve sonuçlandı. Saygılar sunarım..