Aşk'ın Acı Sos'u
eşiğinde bir dünya bıraktığım çürük kapım 
borç haneme yazılmış en harika amme alacağım
eğik omurlarımı  çökerten esnek umut payım
kutsal emarelerime düşen felaket ağrım
yarım küfürlerimin kadını...!
perde arkasına dizilmiş kurşun askerler gibi anıların vardı 
içimden atılmana ret koyan kuşkulara sarılı
sonra utandığım duvarlardan
şerefine niyetli çaktığım kaçıncı şişe bu
kirli sakalımdan bile pis bakan insanlar
hiç biri umurumda olmazlardı..
alsaydın 
hata paylarımı da götürseydin yanında
ya da mürekkeplerimi
ki artık beyaz teninde yazacak yerim kalmadı...!
artık  bakma şiirlerime
hatta hiç okuma 
sakil bir uluma say
ya da unutulmaz bir hafıza kaybı zaafı
sana güzel görünemedim evet
gitmezdin değil mi yoksa
sana yeni kelamlar üretmekti 
uçkuru örümcek kendi  hiç kurumayan ağla(mala)rıma 
ahatapot üzengeci yıllar çekilse üzerimden
bir an olsun  bitse gözlerimde filmin 
ya da
gerçeği ısırmasa zihnimdeki köpekler
sevmek illa sahip olmak saysam ya da 
mutlaka getirirdim bir şekilde  
siyah karanfillerle de olsa  yanıma...!
arsızlığın tükendiği bir sınır var 
hiç bir ülkeye kayıtlı olmayan
bir dalgalara karışan köpükler biliyor 
bir de yeter artık dinlemeyen içimdeki ç/ağlayanlar
 nasıl acı bilebilir misin
ne yüz düşürücü
hem ağlıyor bu kalabalıklar  hem yuhluyorlar
ne adamlığın kalıyor ne dilinde salavat
işte berbat ki berbat...!
diyemiyorsun işte o zaman
anlatamıyorsun 
ki; o da bir zamanl...
kesliliyor sesin
susturuyorlar
asude bir sessizlik dolaşıyor başında 
yine de ona toz kondurmaz  ama yüreğin işte
boğazın şişer 
bir damla canın bile olsa senin değildir işte
anla
yerine sığmıyorsun işte o zamanlarda
sonra
hep aynı şey hep
 hep...
ah Asude ah...
günahını aldığın kayalıklar
belki de bu saflığını sevdim ya senin
neresini severim bu taşların  kayaların
hangi deliği gamzelerine benzer
hangi şekilsiz yanı öpücüğe boğar  bir adamı
senden çok nesi var bunların ha
bir denizin dibine sokulmaktan başka 
neyine vurgunum be ahmak!
onların işi sadece ağlayanları saklamak...!
bir kaşık suda boğacaktın ya
acıyan yanına kul olur her nasılsa
fedakar yanın 
sevmek nedir anlat derdin ya hep
neyini anladın ki
ne anladın ki asude...
boğzımdaki iptin hep 
 ben ayaklarımdan asılıyken  o tavanda...!
keşke okunmasaydı 
yaşanmasaydı hiç
kehribar önlüklü pusulaya cevaz konduran uzaklar
 kurşuni gözlüklü ceviz kabuğu sanrılı barikatlar  
kondukça üzerime yaz gününü es geçen musiki dağlar
haykırdığımı duymadığına kızmışımdır en çok
haklıydın aslında ...
hep böyle
 çok hafif 
daha hafif usulcacık bakardım ardından
ağladığım anlardan çok daha 
lal dilimin yörüngeden çıktığı ya da sustuğum anlar işte
konuşamazdım en güçlü sandığın anlarda
susardım işte
başka şansım olmazdı
giderdin
giderdin susturucu takarak
üzülürdüm 
kendimden bile kendime  uzak
atardım kendimi kardelenlere
ki konuşurdum susabildiğim kadar
nasıl illet bir şeydir 
bir o dinlerdi 
bir o anlar..
ama bilemezsin ki
ölürce bir özlemle 
devamlı  cama bakan, ama el değdiremeyen bir tavan gibi yaşamak...!
yok ...
yok...
bak ay ikiyi geçmiş
yıldızlar şimdi korkar 
sen gelme
git 
git hadi 
işte
yükseldikçe ar perdesine takılan serenatlar
münzevi bir temaşanın kırılgan yanından fısıldar aşk
kaçmakla kurtulmak arası çatışırken voltalar
ayaklarını uzatırsın kayalardan 
bir yakar güneş bir ıslanır paçalar
ki; ilahi med cezir manzaralar
ve
ecnebi yardımı gibi  üç harfe kalır hep çağrılar
hep ayrık hep teker, teker ve suskun acı eklerle yazılırlar
gel_git_me_aşk_ım_dön_
işte  ; AŞK'ın SOS'u  duyulduğundan bile çok daha acıdır, acıtır ondan...!
ToprağınSesi

ölürce bir özlemle devamlı cama bakan, ama el değdiremeyen bir tavan gibi yaşamak...!
ah şair... böylesi bir imkansızlıkla daha ne şiirler okutursun bize...
çok güzel yazıyorsun... ve biliyor musun, arkadaşım olduğun için ayrıca mutlu oluyorum seni okurken...
kutlarım, sevgimle....