Madalyasız Süvariler
Sunuş:
Babamla amcam,
Seferberlik der,başlar,
İstiklal Harbi der,bitiremezlerdi.
İkisinin de ruhunu
Askerlik anıları beslerdi.
Ben,dizlerinin dibinde çocuk,
Nefesimi tutardım,
Dinlerken anlattıklarını.
Heyecanlanır,korkardım.
Birazdan,onları vuracaklardı.
Baktıkça şarapnel yaralarına,
Minik yüreğim sızlardı.
Anı-1:
Günlerce aç kalırmış da asker;
Parçalanmış çarıkları
Sakız gibi çiğneyeni de görmüşler;
Ovalayıp üfleyerek kuru fışkıları,
Çıkan tahılları yiyeni de duymuşlar.
Gün olmuş,araziye yayılıp,
Tanıdıkları otlarla karın doyurmuşlar.
O zaman,ağzımdaki lokmayı yutamaz,
Elimdeki dürümü ısıramazdım.
Çok şükür,
Bu destanı tokken yazdım.
Anı-II:
Öyle bir anıları vardı ki onların;
Dinleyince,Azrail olup,
Canını alasım gelirdi düşmanın.
Bölük sipere çekilmiş,
Dörtnala kalkmış
Babamla amcamın atları.
Komutan bağırmış peşlerinden:
Bre Süleyman Çavuş ! Ali Çavuş !
Nereye gidiyorsunuz?
Babanızın ocağını kör koyacaksınız.
Dönün geri ! Dönün geri !
Arkalarına baktıklarında,
Görmüşler ki kimse gelmiyor.
Çekmişler atlarının dizginlerini,
Çevirmişler geri.
Bir kurşun yağmuru başlamış ki
Çıngılar fışkırıyor üzengilerden.
Kevgir olmuş paltolarının etekleri.
Atı vurulunca,amcamı almış terkisine,
Can havliyle atılmışlar sipere.
Tanrı,o an bağışlamış bizlere.
Gururla:
Yedi düvel azmış gibi,
Bir de savaşılmış yoksullukla...
Direnilmiş soğuğa,açlığa,hastalığa...
İki kardeş,iki çavuş çarpışırken düşmanla
Sağ salim dönmeleri için,
Dedemle ninem de sarılmışlar duaya.
İkisi de yüreği dopdolu,
Gözleri çakmak çakmak,
Bazan da işaret parmağını uzatarak,
Anlatırdı cepheden cepheye atıldıklarını.
Ta Gümrü'ye,Bakü'ye... vardıklarını.
Sokakta arkadaşlarıma,
Okulda öğretmenime
Gururla aktarırdım anladıklarımı.
Burukluk:
Onların tek burukluğu,
Seyise de nasip olmuşken,
Madalyalarının olmamasıydı.
Bayramlarda gazileri görünce,
Dayanamayıp,geçide katılırlardı.
Bataryalı radyodan dinlerken törenleri,
Kulak verip duyunca
At kişnemelerini,nal seslerini,
Öyle yumruk vururlardı ki masaya,
Ayakları yeri delerdi.
Bizdik onlar !
Bizdik,Fahrettin Altay'ın süvarileri !
Diye gürlerlerdi.
Sonra da bir ah çekip,
Bu vatanı kurtardık ya
Kendimizi kurtaramadık,
Kurtaramadık...diye inlerlerdi.
Babam,İnönü'ye su verdiğini anardı da
Atatürk'ün elini öpmek
Nasip olmadı diye yanardı.
Madalyasız göğsünü sıvazlar,
Gözleri cephelere dalardı.
Anlardı ki ben kaskatı kesilmişim,
Başımı göğsüne yaslar,okşardı.
Savaş Sonrası:
O, sivilken de askerdi.
Derdi ki:
Savaşta atların çoğu öldüğünden,
Bir gün,bir komisyon geldi vilayete.
Hem de silah arkadaşım vardı bölükten.
Sevindiler at getirdiğimi sanarak.
Atım var da dedim;
Şartnameye göre,
Bir yaş büyük,beş santim kısa,
Yaramaz ordumuza.
İhtiyacım çok da paraya,
İhanet etmem vatanımıza !..
Ölüler de Yaşarlar:
Hey gidi babam,amcam hey !
Sizleri dinlerken çocuktum.
Yaşadıklarınızı layıkiyle kavrayamadım.
Anılarınızı ölümsüzleştiremediğime
Yıllarca yandım.
Geç olsa da bu destanı size yazdım.
İşte hak ettiğiniz madalya !..
Şanınızı tarihimize taşıdım.
09.09.2009, İzmir
Şiirin Mücahid'i gerekeni demiş !
Ellerinden öperim Üstat......
Böylesi yorum yapmak ne kadar indimdendir bilemem ama . Şiirinize kapıldım. Bayıldım, ayılırken yazdım.
Sizi seviyorum hocam.
Saygılarımca Efendim.
Saygılarımca😎
O zaman,ağzımdaki lokmayı yutamaz, Elimdeki dürümü ısıramazdım. Çok şükür, Bu destanı tokken yazdım.
Olayın özü budur.
Evvel ahir şimdi üçlüsünde süper bir şiirdi. Hani şiirin akışını hadsizce kendi yazdıkkarıma benzetmek istiyorum. Kendime en yakın bulduğum , yazdıklarında kendimi bulduğum, büyük ve aranılası hazinedir Abidin Hocam.
Hadi silin yazılanları. Bir mahpus duvarına "aldırma gönül" yazmış kimsenin kitlesel mesajını silin.Bilimciler hüsn-i talilini geri alsın. Desin ki Fuzuli 'nin bahsettiği su O'nun izini aramak için başını taştan taşa vurmuyor desin. Desinler ki güller bülbüllere aşık değildirler. Hadi buyrun.
Ölüler de yaşarlar. Üstad Cemil Meriç der ki; " Yaşayanları yöneten ölülerdir. Demek ki öldürülmesi gereken ölüler de var" Bunun tam tezatı rabıtayla örtüşen bir bukledir hocam . Asla unutmayacağımı maruzata eklerim.
Hani dediniz ya , kurtuluş aşkının dinlenmesi öyle bir nefrete koşuyor nefretle konuşuyor ki Azrail olası geliyor insanın. İnsanlık dersini davranışlarında anlatıp dünya titreten millet. Ve zaman Bir o kadar zillet.
Simurg Anka'yı arayanlar kendilerini gördüler ya. bunun tam tersi de makbul. Zamanelik pervasızlığı. Aranan iğrençlik. . .