Ölü Gelincikler
Üşür gece
Nihavent öykülü zamanlarda
Gözlerinde kızıl
Dudağında suskun ısırıklar
Gizli özneyim artık şehrin arka sokaklarında
Karanlık içiyor
Ve süzerek ürperten yalnızlığı
Gözlerim düşüyor her dem içime
Gri demirli odanın sıvaları dökük duvarında
Ağlarken şarkının o malum nakaratına
Acı bir gece
Ah o zehir karanlık
Garip yoksulluk yükleyen
Hüznü bölen aydınlığına ayın
Şeklini çizerken gölgelere basıp
Ve şeklimi yamuk bir kürenin içine sıkıştırıp
Cehennem yüklü cendereye gömerken umudu
Kavrulurken düş çıra sürüsüne düşmüş ateş böceği misali
Ve yanık kokulu bahçelerde tomurcuk yolarken
Nadassız bir iklimin sularına düşüyorum gecikmiş cemrelerde
Deniz yakıyorum
Kızılı çalan körfezde
Soyunup benden anadan üryan
Velev ki gusül koyup adını
Gün batımına yüzüyorum
Kulaçlarımı bırakıp mor desenli yakamoz kirlerine
Kokularını çalıyorum mavi bir başörtünün
Yanık koza misali kokuyor
Deniz,
Ve kıyısında dut ağaçları
İpek böcekleri düşüyor közlenmiş dallarından
Hayatı soluyorum gri nefesler ekleyip
Ve yitirip yarının renklerini
Boz akıntılara üflenirken zaman tık nefeslerde
Verevine çiziyorum hayatı
Kesiyor noktalar katledip virgülün kehanetini
Parantezleri kapanıyor gecenin
Ve ölüyorum bir gün daha
Bir gün daha doğuyor yarım yamalak şafak
Nisan sularken
Ölü gelincikleri...
Merhaba sevgili Tarık.
Ben yeni arkadaşınız Yorumkolik.
"Üşür gece Nihavent öykülü zamanlarda"
Şiir daha girişinde vuruyor okurunuzu.
Ve finale kadar da bir daha bırakmıyor sarmalamlarını...
Sonrasında da müthiş bir finalle son buluyor.
"Nisan sularken Ölü gelincikleri..."
Bugünün en iyi şiirlerinden biri. Seçki kurulu bugün çok zorlanacak çok.
Şiir adına sizi kutluyorum.
Sevgilerimle...