Uhrevi Sensizlik
ay kızıl
bulutlar şahit
bedenim yalnızlığımla sevişken
kocalıyorum giderek
rengi geceye benziyor tenimin
mağrur yaralarım kanlı/bıçaklı
avazım çıktığı kadar ölüyorum
uhrevi sensizliğe yanık...
//
gitmek fiili yola çıktıysa eğer
gidecektir giden
alışıktır
gitmiştir
//
iyi'kilerim suistimalde
uzun ömürlü cümlelerim bertaraf
ve
ay'ın yıldız ile şakıması
ürkeçliğime dokunuyor
inanmak özlüyorum
biri beni kandırsın ne olur!
ağır/ve yorgun
sen dolu hayat eskiyor içimde
kumbaramdan taşan belkilerim
ve
heybemde birkaç sarı lira
gidiyorum
son elde bozduğum sevdam ile..
ikibin10
ağustos
İstanbul
muazzam güzel bir şiir okudum. hocam ne güzel yazmışsınız "avazım çıktğı kadar ölüyorm" diye. ve gitmeye alışık olan da her zaman bir ölüm çığlığıyla - ama kimsenin duymayacağı bir çığlıkla- gitmiştir sessiz sedasız sadece bunu tadanların duyacağı şekilde. ve kanmaya da ihtiyacı vardır gönülün. kim olursa olsun. yeterki kanabilsin. kanaya bilsin. o zaman belki hafifler heybedeki bir kaç sarı liranın ağırlığı. mükemmel bir şiirdi tebrik ederim...
Aynı jenerasyondan edebiyaçıları görmek güzel* Üstelik Ankara, şiir'in en kuru yanıdır.
Ayaz yüzüdür...
Bir dostum bana bir şiiri mi taaa Ankara'dan okumuştu Bazı şiirler vardır...o yerin enerjisiyle çok yükselir...
Şiir'in başlığı çok iyi Uhrevi Sensizlik*
insanın içselliğini sortgulatan-diğer dünyayı hatırlatan Ehl-i sufi mevlana'nın incileri gibi...
Şiir içerik ve kurgu olarak başaralı Kutlarım...
Takipte olacağım...